Kamuoyu Açıklaması

7924

27/03/2010


KAMUOYU AÇIKLAMASI 

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu, “Anayasa değişiklik paketi” olarak adlandırılan yasa taslağı metnini görüşmek üzere 27 Mart 2010 günü toplanmış ve kamuoyuna aşağıdaki açıklamanın yapılmasına oybirliği ile karar vermiştir.

Bir devletin temel yapısını, kuruluşunu, iktidar devrini, devlet karşısında bireylerin özgürlüklerini düzenleyen temel belge niteliği olan anayasaların, zamanla ve koşullara göre, gereksinmelere cevap verecek şekilde, usulünce değişime uğramaları doğaldır. Devlet kurumları ve toplumun haklarını düzenleyen, güvence altına alan Anayasaların nasıl yapılacakları kadar, nasıl değiştirilecekleri de yaşamsal önemdedir.

Anayasamıza göre, halk kendisine ait olan egemenlik hakkını, devletin temel yetkili organları olan yasama, yürütme ve yargı eli ile kullanır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi temelinde egemenlik hakkını kullanan bu kuvvetlerin hiçbirine diğerinden daha fazla yetki verilmemiş, birbirinden ayrı ve eşit tutulmuş, aralarında yalnızca medeni bir işbirliği ve işbölümü öngörülmüştür. Bu nedenle anayasa değişiklikleri yapılırken, sistemin özüne ve kuvvetler ayrılığı ilkesine dokunulmamalıdır. 

Değişiklik taslağına bir bütün olarak bakıldığında, düzenlemelerin “siyaset- yargı” eksenine oturduğu ve Anayasal “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin “yeniden” yorumlanmasına yöneldiği görülmektedir. Bu yolla yürütme ve yasama karşısında, “yargı” yeniden konumlandırılmak istenmekte, bu nedenle de üst yargı bürokrasisi siyasi iktidarın beklentilerine uygun olarak yeniden yapılandırılmaktadır. Siyasi sistemimizin lider oligarşisine dayalı, çoğulcu değil “çoğunlukçu” özellikleri bu yapılandırmayla birlikte değerlendirildiğinde, kuvvetler ayrılığı ilkesine aykırı olarak, yürütmenin yargıya mutlak egemenliğinin hedeflendiği görülmektedir.

Bu denli yaşamsal bir değişiklik taslağının oluşumunda, toplumsal uzlaşı bir yana; bunun ilk adımı olan kurumsal ve siyasi diyalog dahi söz konusu olmamıştır.

Gelinen aşamada siyasi iktidarın içtenliğine duyulan kuşku, süreç açısından başlı başına bir sorun oluşturmaktadır.

Yasama organının, görev döneminin son aşamasına girmiş olduğu göz önüne alındığında, gerek yürütme ve gerekse yasamanın, üzerinde uzlaşma sağlanamamış konu ve kapsamda giriştiği bu Anayasa değişikliği siyasi etik açısından da sorunludur.

Siyasi iktidarca kurgulanan olası bir referandumun toplu oylama özelliğini, toplum üzerinde bir dayatmaya yol açacağından, demokrasi kurallarıyla bağdaştırmak olanaksızdır. Geçmiş deneyimler göz önünde bulundurulduğunda, arkasında makul ölçüde destek olmaksızın gerçekleştirilen anayasa değişikliklerinin, çözdüklerinden daha fazla soruna neden oldukları ortadadır.
Halkoylaması kapsamında, demokrasimizin temel sorunlarından olan ve vatandaşların çok büyük çoğunluğunun onay vereceği muhakkak olan, “milletvekili dokunulmazlıklarının sınırlandırılması”, “seçim barajının düşürülmesi” vb. anayasa değişikliklerinden geri durulması ayrıca dikkat çekicidir.

Türkiye Barolar Birliği adalet sistemimizin işleyişindeki sorunları her zaman vurgulaya gelmiş,  anayasaya ilişkin görüşlerini her ortamda açıklıkla ortaya koymuştur. 1982 Anayasası’na, tasarı halindeyken en zor koşullarda Türkiye Barolar Birliği tarafından duraksamaksızın karşı çıkılmış; Anayasa değişiklikleri gündeme geldiğinde Türkiye Barolar Birliği, bir hukuk örgütü olarak her zaman yapıcı rol oynamıştır.  

Türkiye Barolar Birliği’nin anayasa çalışmaları arasında en son “2007 Anayasa Önerisi” bulunmaktadır. Türkiye Barolar Birliği’nce hazırlanan bu anayasa taslağı; özgürlükler alanını genişleten, kişiler için yeni özgürlükler ve haklar getiren nitelikleriyle sivil ve özgün bir anayasa önerisidir.

Türkiye Barolar Birliği’nin “2007 Anayasa Önerisi” ile ortaya koymuş bulunduğu görüşler geçerliliğini bugün de korumaktadır.

Kamuoyuna açıklanan anayasa değişiklikleri  “yargı reformu” değil, yargının yürütmenin vesayeti ve etkisi altına alınması olarak nitelendirilmekte ve bundan endişe duyulmaktadır. Çünkü öngörülen siyasi arka planlı yasal değişikliklerin, adaletin işleyişindeki temel sorunların üstesinden gelebilecek, yurttaşlarımızın “adil yargılanma hakkı”na ilişkin beklentilerine yanıt verebilecek “yargı reformu” ile hiçbir bağı bulunmamaktadır. Yargı reformu bir yana, söz konusu anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi halinde zaten sorunlu olan “yargı bağımsızlığı” ve “tarafsızlığı” daha da tehlikeye itilmiş olacaktır.

Siyasal iktidar, “yargı” bağlamında yapılan değişikliklerin, uluslararası ölçütlere, uygun olduğunu ileri sürse de, bu düzenlemeler AB İstişari Ziyaret Raporları (2003, 2004, 2005 ve 2008), İlerleme Raporları ve   Avrupa Yargıçlar Konseyi Raporu önerileriyle yargı bağımsızlığı yönünden çelişir niteliktedir.

Günümüz Türkiye’sinde yaşanmakta olanlar, yargıya siyasi müdahale boyutlarının fiilen büyüdüğünü göstermektedir. Değişiklik taslağının yargıya ilişkin içeriği bu kez, “siyasal yargıya” geçişin hukuki alt yapısının oluşturulmakta olduğu kuşkularına haklılık kazandırmaktadır.

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu gelişmelerden duyduğu endişenin sonucu olarak;

Öncelikle siyasal iktidarın, değişiklik taslağını geri çekmesini ve toplumun tüm kurum ve kesimlerinin katıldığı bir uzlaşma ortamının oluşmasına katkı vermesini,
Uzlaşmanın sağlandığı konularda değişikliklerin ivedilikle gerçekleştirilmesi için çalışılmasını, bu bağlamda yeni yapılacak çalışmalarda; savunmanın ve baroların anayasanın yargı bölümünde yer almasını, milletvekili dokunulmazlıklarının sadece yasama faaliyetiyle sınırlanmasını, seçim barajının makul düzeye indirilerek geniş halk kesimlerinin de TBMM’nde temsilinin sağlanmasını ve yargı bağımsızlığını tam anlamıyla yaşama geçirecek düzenleme ve yapıların oluşturulmasını önermektedir.
Saygılarımızla.

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ