Basın Açıklaması

8987
 
Ankara, 20.12.2012
 
BASIN AÇIKLAMASI
 
Tüm demokrasilerde olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti de kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemiştir.

Özü itibarıyla bir siyasi ve hukuki değerler ile hedefler dizisi olan anayasal demokrasilerde, anayasacılık kurumunu işlevsel kılan ve onun ayrılmaz parçasını oluşturan kuvvetler ayrılığı ilkesi gereğince yasama, yürütme ve yargı erklerinin hiç birisi bir diğerinin üstünde değildir.

Bu bağlamda, “seçilmişlerin atanmışlara üstünlükleri” ilkesi üzerine kurulu olan klasik demokrasi anlayışının aksine, anayasal demokrasilerde, başta yasama, yürütme ve yargı olmak üzere anayasal ve kamusal yetki kullanan her organ, kendisine verilmiş olan yetkiyi, başta anayasa olmak üzere yasalara, hukukun üstün ve evrensel kurallarına bağlı olarak kullanabilir.

Anayasal demokrasilerde, kuvvetler ayrılığı ilkesini ayakta tutacak ve bu ilkenin etkili biçimde işlemesini sağlayacak ve her türlü iktidar gücü üzerinde iç ve dış denetimler oluşturmak suretiyle hak ve özgürlükleri koruyacak olan en etkili mekanizma, Amerikalıların “check and balance” diye isimlendirdikleri “denetleme ve dengeleme” sistemidir.

Her türlü güç/iktidar kötüye kullanılabilir. Kullanılmıştır da. Ama dünya siyasi tarihi bize göstermiştir ki, en çok kötüye kullanılan güç “yürütme iktidarı”dır. Zira yürütme gücü subjektif olmakla, hemen her yerde ve bütün zamanlarda keyfi kullanılmış, birey hak ve özgürlükleri konusunda en büyük tehdit ve tehlike hep siyasi iktidarlardan gelmiştir.

Bizim anayasal sistemimizde olduğu gibi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin özgün biçiminin değil de, onun yumuşatılmış, sulandırılmış biçimi olan “kuvvetlerin işbirliği” ilkesinin işlevsel kılındığı ülkelerde, yasama çoğunluğunu elinde bulunduran yürütme erkinin yasama organına da hükmettiği düşünüldüğünde, mevcut kuvvetler içinde denetleme ve dengeleme işlevini yerine getirecek, bu bağlamda birey hak ve özgürlüklerini/insan haklarını güvence altına alacak ve koruyacak olan kuvvet, yargı erkidir. Bu gücün de bir başka tehlike olan “judiocracy”ye, yani “yargıçlar yönetimine” dönüşmemesi ve kendi sınırları içinde kalması gerekir.

Çok iyi bilindiği üzere güç/iktidar, aslında “kendinin farkında olmaktır.” Yani iktidar sahiplerinin, sahip oldukları iktidarın sınırını bilmeleridir. Bunu öngöremeyenler, eninde sonunda sahip oldukları iktidarı yitirirler ve bir başka iktidarın yörüngesinde acı çekerken bulurlar kendilerini. Onun için “kontrolsüz güç, güç değildir.”

Sonuç olarak, son günlerde gündeme taşınarak tartışmaya açılan, hak ve özgürlüklerin olduğu kadar bireyin devlet karşısındaki başlıca güvencesi olan, “kuvvetler ayrılığı ilkesi"ne üzerinde çalışılan "Yeni Anayasa Taslağında yer verilmemesi" yönündeki düşünce, görüş ve önerilere Türkiye Barolar Birliği olarak karşı olduğumuz hususunu değerli kamuoyu ile paylaşırız.

 
Avukat V.Ahsen COŞAR
Türkiye Barolar Birliği
Başkanı