DSP Genel Başkanı Masum Türker TBB'yi Ziyaret Etti

8581

DSP Genel Başkanı Masum Türker Türkiye Barolar Birliği’ni Ziyaret Ederek Gündemdeki Konuları Değerlendirdi

TÜRKER: TÜRKİYE’DE HUKUKUN SİYASALLAŞTIĞI BİR ZAMAN DİLİMİNDE YAŞIYORUZ
FEYZİOĞLU: TEK TALEBİMİZ TARAFSIZ, BAĞIMSIZ MAHKEMELERDE ADİL YARGILANMA HAKKI

Demokratik Sol Parti (DSP) Genel Başkanı Masum Türker ve Genel Sekreteri Hasan Erçelebi Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nu makamında ziyaret etti.

TBB Önceki Genel Sekreteri ve 23. Dönem Manisa Milletvekili Av. Şahin Mengü’nün de katıldığı görüşmede, TBB Genel Sekreteri Av. İ. Güneş Gürseler ile Başkan Danışmanı Prof. Dr. Necdet Basa da hazır bulundu.

Türkiye Barolar Birliği’ni, yeni yönetimin seçilmesinden sonra ziyaret etmeyi planlamalarına rağmen gündemdeki yoğunluk nedeniyle kutlamayı gecikmeli yaptıklarını kaydeden Türker, Türkiye’nin hassas gündemine dikkat çekerek, barolar başta olmak üzere meslek kuruluşlarının önemli sorumluluk taşıdıklarını söyledi.

Türker, kamu yararına hizmet eden bu kuruluşların yalnız kendi üyelerinin çıkarlarını değil, içinde bulunduğumuz toplumun geleceğine yönelik çıkarları da koruması gerektiğini ifade ederek, “Aslında gönül arzu ederdi ki ilerdeki bir tarihte, duyarlı siyasi partiler, meslek kuruluşları ve sivil toplum örgütleri bir Türkiye buluşması gerçekleştirsin” dedi.

Diyarbakır’daki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Lideri Mesut Barzani buluşmasını hatırlatan Türker, bu buluşmanın, medyada iki şarkıcının söylediği şarkının sözleri, şarkıcının kimliği ve vefat eden bir şarkıcı üzerinden siyaset yaparak götürüldüğünü söyledi. Türker, “Oysa orada yaşanan tablo aslında Türkiye için manidardır. İktidar Partisi’nin bile şu anda Barzani’nin desteği olmasa, Güneydoğu Anadolu’da teşkilatlarının siyaset yapamayacağı ortaya çıktı” dedi.

Türkiye’de hukukun siyasallaştığı bir zaman diliminin yaşandığını ifade eden Türker, “Sizin döneminizde baroların buna el koyması gerektiğini düşünüyoruz. Hukukun siyasallaşan kısmının akademik bir şekilde, tüm toplumun görebileceği şekilde ortaya konması gerekiyor. Şimdi anlıyoruz ki bu siyasallaştırmaların nedeni bir af çıkarmadır” diye konuştu.

Türker, Demokratik Sol Parti olarak baroları ulusal dik duruşları ve çıkar gruplarının dışında kalmaları nedeniyle Feyzioğlu’nun şahsında tebrik etti.

“EN YAKIN AĞIR CEZA KİLOMETRE OLARAK EN YAKIN OLANDIR”

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu da sözlerine Türkiye’nin gündeminin çok yüklü olduğunu, hukuk gündeminin de bunun anlamlı bir kısmını tuttuğunu hatırlatarak başladı.

Görüşmeye Kırıkkale’de görülen Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun duruşmasından geldiğini söyleyen Feyzioğlu şöyle konuştu:

“Kanuna göre, “bir hakim, kişisel bir suçu dolayısıyla yargılanıyorsa, görev yerine en yakın ağır ceza mahkemesinde yargılanır.” Çankırı’ya en yakın ağır ceza mahkemesi kilometre hesabıyla Sungurlu. HSYK şöyle bir karar veriyor; en yakın ağır ceza mahkemesi, kilometre olarak en yakın ağır ceza mahkemesi demek değildir, aynı zamanda iş yüküne de bakarız. En yakın kelimesinin içinde işi en az anlamı çıkaracak herhangi bir kelime var mı? En yakın ağır ceza mahkemesi kilometre olarak en yakın olandır. Gezi sürecinin cadı avı olarak nitelendirilen davalarından biri daha başlarken, en yakın ağır ceza mahkemesi hangisidir sorusuyla başlıyor ve özel olarak Kırıkkale’ye gönderildiği iddialarıyla dava ilk günden zedeleniyor. Bizim Türkiye’deki bütün davalarda bir tek talebimiz var. Adil yargılanma hakkı. Tarafsız, bağımsız mahkemede yargılanma hakkı. Adil yargılanma, tarafsızlık ve bağımsızlık gerçekleştiğinde biz suçlunun - suçsuzun, doğrunun - yanlışın birbirinden zaten ayrılacağını biliyoruz. Bizim itirazımız tamamen adil yargılanma hakkının ihlali noktasındadır. Dolayısıyla talebimiz, bu ülkenin insanları öyle affedilsin, bağışlansın değildir. Adil yargılamayı gerçekleştirsinler, zaten ne var ne yok çıkacaktır.

“KÜRT MESELESİ İNSAN HAKLARI MESELESİNİN İÇİNDE BİR ATEŞ TOPUDUR”

Diyarbakır buluşması nedeniyle gündemin ön sıralarına çıkan Kürt meselesine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Feyzioğlu şöyle konuştu:

“Tamamen hukuk penceresinden bakmak durumundayız konuya. Türkiye’de Kürt meselesi insan hakları meselesinin içinde bir ateş topudur. Türkiye’de bir Kürt meselesi vardır ama bu mesele üst başlıkta Türkiye’nin insan hakları meselesinin içinde yer alır. Adı üstünde insan hakları. İnsan haklarını çözebilmek, dolayısıyla Kürt meselesini çözebilmek için merkeze özgürlüklerini tanıdığınız, değer verdiğiniz, her türlü siyasi menfaatin üzerinde tuttuğunuz insanı koymanız gerekir. Bir siyasetçinin merkezinde insan yoksa insan hakkı yoktur, insan hakkı yoksa Kürt meselesini çözemez.

Siyasi iktidar, yurttaşlarımızın ne zaman namuslu olacağına karar verme yetkisini kendinde görmekte. Ne zaman ahlaklı olunacağına karar verme yetkisini kendinde görmekte. Ne zaman dindar olunacağını, nerede ibadet edileceğini, kaç çocuk doğurulacağını belirleme yetkisi benim diyor. Demek ki bu siyasi iktidar merkeze insanı koymuyor, kendisini koyuyor. Merkeze kendisini koyan bir siyasi iktidarın insan haklarını ve dolayısıyla Kürt sorununu çağdaş demokratik evrensel standartlara göre çözmesini beklemek çok gerçekçi değil. Nitekim bugüne kadar en ağır şekilde mezhepçilik söylemi takip edilmiş ve tırmandırılmışken Cumartesi günkü buluşma, üzülerek söylüyorum mezhepçiliğin Kürt meselesinin de içine bir kez daha sokulmasıdır.

Bu defa siyasi iktidar, kendi takip ettiği dini inanca dışarıdan destek almak suretiyle Kürt yurttaşlarımızın bir şekilde desteğini alma hamlesi yapmıştır. Bu hamlenin hedefi Kürt meselesini dolayısıyla insan haklarını çözmek midir, yoksa bir siyasi partiye yönelik operasyon mudur? Yani bir siyasi partinin altından tabanı kaydırıp, o tabanı kendisine ithal bir lider vasıtasıyla almak mıdır?

Beni ilgilendiren kısım şudur: Kürt sorununu çözecekseniz, insan haklarını ve dolayısıyla insanı esas alacaksınız. Türkiye’deki yurttaşlarımızın, kim olursa olsun, hangi etnik kökenden, hangi cinsten, hangi dinden, hangi mezhepten olursa olsun bir tek kaygısı vardır; eşit yurttaş olarak özgürce yaşamak.”

“DERSHANELER MESELESİ, EĞİTİM SİSTEMİNİN ÇARPIKLIĞIDIR”

Siyasi iktidarın konunun özünü saptırdığını ve bir şekilde siyasi menfaatleri insani menfaatlerin önüne koyduğunu söyleyen Feyzioğlu, dershaneler meselesini de aynı çerçevede değerlendirdi:

“Dershaneler meselesi, eğitim sisteminin çarpıklığıdır. Bu dershaneler kendi kendine mi çıkmıştır, yoksa lise eğitiminin zayıflığı sebebiyle üniversiteye hazırlık için mi çıkmıştır? Bir gecede toplumun bütün tepkisine rağmen 4+4+4 gibi akıl dışı bir sistemi getirmeyi topluma rağmen gerçekleştiren siyasi iktidar maalesef eğitimin kalitesini yükseltmek gibi bir gaye gütmemektedir.

Yurttaşlarımız, birileri yukarıda tepişirken, çimen rolünü üstlenmektedir. Dershanelerimiz kapatılsın mı kapatılmasın mı, yargılama orada mı olsun burada mı olsun, özel görevli mahkemeler kapatılsın mı, terörle mücadele mahkemeleri açılsın mı tartışmalarında yurttaşımız yoktur. Yukarıda bir takım siyasi güçler çarpışmakta, o çarpışmanın sonuncunda yurttaşlarımız aşağıda sürekli filin altında ezilen çimen gibi zarar görmektedir.

Eğitim sistemini nasıl kaliteli hale getiririz, nasıl bu ülkenin her yurttaşı maddi durumu ne olursa olsun en kaliteli eğitimi alır? Gelin bunu konuşalım. Kapattım demekle sorun çözülmüyor. Bunun yerine parası olanın özel ders alacağı bir yapı ortaya çıkıyor. Gelin bunları konuşalım. Kadınlara yönelik cinsiyet ayrımcılığı nasıl gidereceğimizi konuşalım. 81 ilde neden sadece bir vali var, bunu sorgulayalım. Kadınları özgürleştirdim demekle özgürleştirilmiyor. 5500 kamu yöneticisi içerisinde neden sadece 500 kadın yönetici var? Gelin bunları konuşalım. Ama biz işin esasını konuşmuyoruz. Ne Kürt meselesinin esasını konuşuyoruz, ne mezhep sorununun esasını konuşuyoruz, ne özgürlükleri konuşuyoruz.”

TÜRKİYE AĞACA NEDEN SARILDI?

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu konuklarına bir süre önce Türkiye Barolar Birliği tarafından çıkarılan “Türkiye Ağaca Neden Sarıldı?” adlı kitabı takdim etti. Feyzioğlu, “Bu kitapta; başından sonuna kadar Gezi sürecinde siyasi iktidarın beyanatları, bu beyanatı alan valinin, polisin ve diğer kamu görevlilerinin eylemleri ve Türkiye Barolar Birliği’nin buna karşı cevapları var. Orijinal fotoğraflarıyla birlikte tarihi belge niteliğine geçecek bir kitaptır” dedi.