“ENERJİ VE HUKUK” SEMPOZYUMU SONUÇLANDI

5983

Türkiye’deki enerji sektörünün tüm boyutlarıyla ele alındığı “Enerji ve Hukuk” Sempozyumu, 14-15 Kasım 2014 tarihlerinde Türkiye Barolar Birliği’nde gerçekleştirildi.

Açış konuşmalarını Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ile TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı’nın yaptığı sempozyumda uygulamadaki enerji politikaları birçok yönüyle eleştirildi; enerji sektörünün geleceğine ilişkin program öngörülerinin gerçekleşmesinin güçlükleri somut verilerle ortaya konuldu.

‘ENERJİ, EKONOMİ VE ÇEVRE’ BİZİM İŞİMİZ BU ÜÇLÜYÜ DENGEDE TUTMAK

Konuşmasına, enerji, ekonomi çevre üçlüsünü dengede tutmanın önemine vurgu yaparak başlayan Feyzioğlu, “Bizim işimiz bu üçlüyü dengede tutabilmek. Çevreyi katlederek enerji üretirsek, enerjiyi yaşamak için ürettiğimizi düşündüğümüzde, yaşam imkânlarımız elimizden gittiğinde enerjiyi ne yapacağız. Enerjiyi üretemezsek yaşayamayacağız, çevreyi ne yapacağız ve ekonomiyi enerjiyle beslemediğimiz takdirde insanların karnını nasıl doyuracağız. Bu üçlüyü en rasyonel şekilde dengede tutmaktan bahsediyoruz. İşte değerli dostlarım devlet gibi devletin varlığı tam da burada lazım. Sistemden devleti çıkarttığımızda geriye kısa vadeli kâr hırslarını dizginlemek zorunda kalmayan ve bu sebeple de çevreyi, yaşam alanlarımızı katletmeyi hiç de önemsemeyen birtakım girişimlerle karşı karşıya kalıyoruz. Bizim bu saç ayağı çerçevesinde enerji güvenliğini sağlamayı mutlaka başarmamız gerekiyor. Bu çerçevede yeterli enerjiye, ödenebilir enerjiye, kesintisiz, güvenilir, çeşitlendirilmiş enerjiye ve elbette çevreyi yok etmeyen enerjiye; enerji üretimine ihtiyacımız var. Bu sayede enerji güvenliğini sağlayabiliriz” dedi.

TÜRKİYE, ENERJİ VERİMLİLİĞİNİ SAĞLAYAMADIĞI VE KENDİ ÜLKESİNDE ENERJİ ÜRETEMEDİĞİ SÜRECE BAĞIMSIZ BİR DIŞ POLİTİKA SAHİBİ OLAMAYACAKTIR

Türkiye’nin enerjide dışa bağımlı olduğunu söyleyen Feyzioğlu şöyle konuştu:

“Türkiye bir birim hizmet veya mal üretirken Avrupa Birliği ortalamasından neredeyse iki kat daha fazla enerji tüketir durumdadır. Bu, Türkiye'nin gelişmemiş bir ülke olduğunun bariz kanıtıdır. Gelişmiş ülkeler enerji bağımlılığından kurtulabilmek için enerji verimliliğini birinci öncelik haline getirmişken bize verimlilik kavramı neredeyse teorinin dışında hayata geçmemiştir. Türkiye %72 enerjiye dışarı bağımlıdır ve bunun en çarpıcı yönlerinden biri de dışa bağımlılığın belli ülkeler üzerinde teksif edilmiş olmasıdır. Şu halde Türkiye bu bağımlılığını kırmadığı, enerji kaynaklarını çeşitlendirmediği, yenilenebilir enerjiye geçmediği, enerji verimliliğini sağlayamadığı ve kendi ülkesinde enerji üretemediği sürece bağımsız bir dış politika sahibi olamayacaktır.

Enerjide belli ülkelere bağımlı hale gelmiş bir ülkenin bağımsız bir dış politikası olamaz. Bu acı gerçeğin yanına devlet gibi devleti arar hale geldiğimiz ve devleti sadece hakkını talep eden insanların coplanmasında ceberut yüzüyle gördüğümüz bir ortamda vahşi kapitalizm küçük hırslarıyla önüne çıkan bütün engelleri acımasızca yıkmaktadır. Fakat biz her ölümde, her trajedide sistemde temel olarak ne aksıyor diye bunun peşine düşmek yerine sorumluları müfettiş seviyesinde arayıp orada kesmeye ve unutmaya meyilliyiz. Patronu içeri alıp birkaç müfettişi de sorguya çektik mi kamuoyunun tepkisi zaten diniyor. Peki niçin kömür madeni yerine tarımın geliştirilmesi gereken arazileri madenciliğe kimin niçin açtığını konuşmuyoruz ya da ileri teknoloji maden çıkartmak yerine acımasız bir rödovans sistemi ile en ucuzu teklif eden tırnak içinde yatırımcının iş alması anlamına gelen bir sistemi konuşmuyoruz. Böyle bir ortamda yatırım yapanın maliyetini ilk çıkaracağı ve kârını rasyonelize edeceği yer maalesef insan hayatı oluyor.

ZEYTİNLİĞİ KORUYAMADIK AMA SİSTEMİN ÇÖKMÜŞ OLDUĞUNU TÜM MİLLETİMİZE GÖSTERMEYİ BAŞARDIK

Önceki gün Yırca’daydım, 8 baro başkanımızla birlikte. Yırca’daki davayı açan sevgili meslektaşımız Ankara Barosu’nun önceki Genel Sekreteri Av. Gökhan Candoğan aramızda. Gökhan kardeşim sana ve seninle birlikte mücadeleyi yürüten meslektaşlarıma içten teşekkürlerimi sunuyorum. Zeytinliği koruyamadık ama sistemin çökmüş olduğunu tüm milletimize göstermeyi başardık.

Bu sempozyumda sadece şunu düşünmenizi istiyorum; devlet, bir ailenin elinden kamulaştırarak alırken zeytinlerin ve arazinin bedelini ödemekle yetinebilir mi? Bir zeytin ağacının fide seviyesinden iyi ürün verir noktaya gelişine kadarki ailenin uğrayacağı muazzam gelir kaybını kamulaştırma bedeline dâhil eder mi? Bir fabrikanın kamulaştırması söz konusu olduğunda sadece makine, arsa ve bina değeri mi verilmelidir, yoksa fabrikanın içinde çalışan işçilerin işsiz kalmaları durumunda ödenecek kıdem tazminatından yeni fabrikanın imal edilmesine kadar o şirketin uğrayacağı zararlar da hesaplanır mı? Elbette hesaplanır. Ağacı kesilen bir ailenin mahkûm edildiği hayat ya yerin yedi kat altına acımasız maden şartlarına indirilmektir veya bir başkasının tarlasında ırgatlıktır.

Şu halde enerji politikası planlanırken işin sosyal yönü hukuk yönü kadar önemlidir. Bu noktada sözü uzatmadan hukuk devletine gelmek zorundayız. Bu sempozyumun konusu enerji hukuku değildir. Enerji ve Hukuk’tur. Enerji hukukunun maddi konusu olan enerjiyi bilmeden, enerji üzerine konuşmalar havada kalır. Bu çerçevede halka doğru düzgün, hukuka uygun sosyal projelendirilmesi yapılmış planlarla gidilmediği takdirde biraz önce bahsettiğim saç ayağını koruyan güzel projeler de halk tarafından ağır tepkiyle karşılanacaktır. Bu, rüzgar enerjisinden başarılı bir madencilik uygulamasına kadar her projenin halk tarafından sosyal anlamda haklı bir tepkiyle karşılanmasının altındaki sebeptir. Halkı yaptığımız işin doğru ve düzgün bir iş olduğuna ikna edebilmek için hukuka uygun davranılmasını sağlamak zorundayız. Aksi takdirde her enerji yatırımı Türkiye’de yeni bir sosyal huzursuzluğun sebebi olacaktır.

ENERJİ POLİTİKALARININ TEMELİ ADALET OLMALIDIR

Tam da bu noktada değerli dinleyenler, Türkiye’nin üreten kaynak ülkelerle tüketen Kıta Avrupası arasında bir enerji köprüsü oluşunu, bardağın dolu tarafından görmeyi öneriyorum. Başımıza bu kadar iş açan jeopolitik konumumuz akıllı politikalarla Türkiye’yi dünyanın sayılı güçlerinden biri haline getirir. Yeter ki içerde 76 milyonu siyasi düşünce, ırk, dil, cinsiyet, cinsel tercih, dini inanış, mezhep paydalarında bölmeye kalkışmayalım. Yeter ki 76 milyonun kucaklaşmasını hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları çerçevesinde sağlayabilelim. Çünkü adalet mülkün yani ülkenin temelidir değerli dostlarım. Enerji politikalarının da temeli yine adalet olmalıdır.

Bu vesileyle tüm katılımcılara en içten teşekkürlerimi sunuyorum. Ama özellikle teşekkür etmek istediğim iki isim var; Prof. Dr. Necdet Basa ve değerli dostum Necdet Pamir. Onların üstün gayretleri olmasaydı bu kadar önemli bir sempozyumu hayata geçiremezdik. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Feyzioğlu’ndan sonra kürsüye gelen TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, “Türkiye’de özellikle AKP’nin 12 yıllık iktidarı döneminde izlediği serbest piyasacı ve özelleştirmeci uygulamalar enerji sektöründe de kendini en yakıcı biçimde göstermiştir. İktidara geldiğinden bu yana yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarından söz eden AKP; dışa bağımlılığı artırmış, kamuya enerji yatırımları yasaklanırken, nükleer santral ve doğayı katleden HES’lere bel bağlayan bir ortam yaratmıştır” dedi.

TÜRKİYE’NİN ENERJİ KAYNAKLARI ÖZEL ŞİRKETLERE DEVREDİLMEYECEK KADAR DEĞERLİ

Sempozyumun açılış sunumları bölümünde ‘Türkiye’nin Enerji Görünümü: Mevcut Durum, Kaynaklar, Sorunlar ve Çözüm Önerileri’ başlıklı bir sunum yapan TMMOB Makine Mühendisleri Odası Enerji Çalışma Grubu Başkanı Oğuz Türkyılmaz, Türkiye’nin enerji politikalarına plansızlığın ve denetim eksikliğinin hakim olduğuna dikkat çekerek, “Türkiye’nin enerji kaynakları tamamen özel şirketlere devredilmeyecek kadar değerli. Üretenler yönetsin diyoruz, bunu sunuyoruz” dedi.

‘Türkiye’nin Enerjide Dışa Bağımlılığı: Sorunlar ve Çözüm Önerileri’ konusundaki sunum yapan TMMOB Petrol Mühendisleri Odası Enerji Politikaları Çalışma Grubu Başkanı Necdet Pamir ise Türkiye’nin özellikle doğalgazda dışa bağımlı olduğuna dikkat çekerek, füze kalkanı, Suriye politikası gibi dış politikaların enerji alanında tehdit yarattığını kaydetti.

Sempozyum, Enerji Yoksulluğu; Türkiye’nin Yerli Enerji Kaynakları ve Alt Yapısı; Enerji Sektörü: Yasalar, Sorunlar, Çözüm Önerileri; Enerji Sektöründe Hukuki Yansımalar ve Özelleştirmeler; Türkiye’nin Nasıl Bir Enerji Politikası Olmalı? Teknik, Ekonomik ve Hukuki Alt Yapı Manifestosu başlıklı oturumlarla iki gün devam etti.