Basın Açıklaması

6782

16.11.2009

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ’NİN TÜRK YARGI TARİHİNDEKİ TALİHSİZ GELİŞMELER ÜZERİNE KAMUOYUNA YAPTIĞI BASIN AÇIKLAMASI

TÜRK YARGI TARİHİNDEKİ TALİHSİZ GELİŞMELER ÜZERİNE KAMUOYUNA DUYURURUZ Kİ; 

İnsanlık tarihinin; hak, adalet, özgürlük uğruna verilmiş çetin mücadelelerle örülü binlerce yıllık deneyiminden süzülen çoğulcu demokratik sistemler, esas olarak  birey  haklarını güvence altına alır.

Çoğulcu demokrasilerde, siyasal iktidarların birey haklarını ihlal eden keyfi uygulamaları hukuk denetimindedir ve bu nedenle, çağdaş, çoğulcu demokratik sistemler  ancak bağımsız yargıya dayalı hukuk devletlerinde yaşama geçebilirler.

GÖRÜLEN O Kİ;

Ülkemizde siyasal iktidarın “birey hakkının güvencesi olan” yargı bağımsızlığını ortadan kaldırmayı hedefleyen keyfi uygulamaları, hukuk devletinin temellerini sarsacak boyuta ulaşmıştır.
Öyle ki toplumu korkuya sevk eden ve huzuru bozacak nitelikteki gizli telefon dinlemeleri; yüksek yargı makamlarına, Cumhuriyet Başsavcılarına, iktidarın hoşuna gitmeyen kararları alan yargıçlara, yargı  alanındaki mesleki örgütlenmelerin yöneticilerine ve halkın hak arama özgürlüğünün sesi avukatlara kadar ulaşmıştır.

Yargının kurucu unsurlarından olan savunmayı temsil eden Türkiye Barolar Birliği, “Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumak, bu kavramlara işlerlik kazandırmak” görevinin gereği olarak 14 Kasım 2009 günü Yönetim Kurulu toplantısında, son günlerde ülkemizin gündemine oturan ve vahim boyutlara ulaşan haberleşmenin gizliliğinin ihlali olaylarını görüşerek aşağıdaki hususların kamuoyuna duyurulmasına oybirliğiyle karar vermiştir.

BİLİYORUZ Kİ;

Yargı bağımsızlığının olmadığı yerde hukuk devleti, hukuk devletinin olmadığı yerde birey hakkı, birey hakkını olmadığı yerde demokrasi, demokrasinin olmadığı yerde toplumsal huzur, refah ve özgürlük olmaz…

HATIRLATIRIZ Kİ;

Anayasamız, “Herkesin, haberleşme hürriyetine sahip olduğunu ve haberleşmenin gizliliğinin esas olduğunu” hükme bağlamıştır.

Keza, çoğulcu demokrasiyi temel alan ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre; “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.”

Kuşkusuz hukuk devletlerinde hiçbir hak sınırsız değildir. Haberleşme özgürlüğüne getirilen istisnalar, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda detaylı olarak açıklığa kavuşturulmuştur.

SORUYORUZ;

Dozu giderek artan ve en yüksek yargı makamlarına kadar ulaşan gizli telefon dinlemeleri Anayasamıza, yasalarımıza ve taraf olduğumuz evrensel hukuk kurallarına uygun mudur?

Bu dinlemeler, hakim kararlarıyla mı alınmıştır?

Öyleyse; hakimler hukuk kurallarını uygulamışlar mıdır?

Hukuk ihlallerinin normal gibi gösterilmesinin sebebi nedir?

Yoksa; demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları kavramlarını dilinden düşürmeyen siyasal iktidar, hukuk güvencesinden yoksun kalmış bir korku toplumu yaratmayı mı hedeflemektedir?

Usulsüz telefon dinlemeleri kime ve neye hizmet etmektedir?

Hukuk devletinde hakimler ve savcılar dahil hiç kimse hukuka aykırı  keyfi işlem ve kararları sebebiyle sorumsuz değildir ve olamaz.

NE YAZIK Kİ;

Bu özgürlüğün ihlalinin adeta bir iktidar kazanımı olarak görüldüğü ve hasım görülenlere saldırı aracı yapıldığı gözlenmektedir. Bireyin bu temel özgürlüğüne tecavüz; demokrasi, insan hakları gibi ulvi değerleri yıpratarak lince dönüşmüştür.

Anayasal olarak birbirine üstünlüğü bulunmaması gereken üç erkten biri olan yürütme; yasamaya egemen olma, yargıyı da kendisine bağımlı kılma girişimlerini hızlandırmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel organlarından olan yargı erki sürekli yara almakta, toplumun vicdanı ve güvencesi hırpalanmakta, ülkemiz bir kaos ortamına sürüklenmektedir.

HATIRLATIRIZ Kİ;

Anayasamıza göre;  kuvvetler ayrılığı ilkesine dayalı Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin temel organları yasama, yürütme ve yargıdır. Sistemin esası, birbirine üstünlüğü olmayan bu üç erkin, belli devlet yetki ve görevlerini medeni bir işbölümü ve işbirliği içinde, Anayasa ve kanunlar çerçevesinde kullanmasından ibarettir.

Yine Anayasamız, bu üç erkten yargı bağımsızlığını güvence altına almış, “hiçbir organ, makam, merci veya kişinin, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkeme ve hakimlere emir ve talimat veremeyeceğini, tavsiye ve telkinde bulunamayacağını” hükme bağlamıştır.

Anayasamızın Cumhuriyetin niteliklerini belirten ve değiştirilemez 2'inci maddesi, Türkiye Cumhuriyeti'ni, toplum huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, kuvvetler ayrılığı ilkesine dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlar. 

BİLİNMELİDİR Kİ;

Yargı bağımsızlığının olmadığı yerde hukuk devleti, hukuk devletinin olmadığı yerde çoğulcu demokrasi olmaz.

Hukuk devletinin olmadığı yerde bireysel haklardan söz edilemez.

Siyasal iktidarın yargı bağımsızlığını ortadan kaldıracak nitelikteki uygulamaları hukuk devletini temelden sarsmakta, Anayasal düzenin temel ilkelerini işlemez hale getirmekte, adım adım  bir otoriter sisteme doğru gidilmektedir. 

Ağır bir Anayasa ihlali taşıyan ve ülkeye büyük zarar veren bu yöntemin, uygulayıcılarına da yarar sağlamayacağı açıktır.

Türkiye Barolar Birliği, asla kabullenmeyeceği bu gelişmeler karşısında sonuna kadar hukukun üstünlüğünü savunacaktır. 

KORKUNUN DEĞİL HUKUK GÜVENLİĞİNİN,
BASKININ DEĞİL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN,
BAĞIMLILIĞIN DEĞIL BAĞIMSIZLIĞIN;
KAVGANIN DEĞİL BARIŞ DOSTLUK VE KARDEŞLİĞİN,
HUKUKSUZLUĞUN DEĞİL ADALETİN GERÇEKLEŞTİĞİ
VE ÖZELLİKLE DE İNSAN ONURUNUN EN YÜCE DEĞER OLARAK ALGILANDIĞI VE UYGULANDIĞI BİR CUMHURIYETİ YENİDEN TESİS ETMEK,
KISACA İNSAN HAKLARINA DAYALI,
DEMOKRATİK, LAİK, SOSYAL HUKUK DEVLETİNE
BÜTÜN KURUM VE KURALLARIYLA IŞLERLIK KAZANDIRMAK İÇİN HERKESİ GÖREVE DAVET EDIYORUZ.

Türkiye Barolar Birliği