Basın Toplantısı

10232

Değerli Meslektaşlarım,

Çok Değerli Basın Mensupları,

Hoş geldiniz.

Bugün her birlikte Yüce Atatürk’ün huzuruna çıktık. Çok sayıda baro başkanımız da bu önemli güne tanıklık ettiler. Bizlerle birlikte oldular. Çok sayıda Türkiye Barolar Birliği delegesi Ankara’dan ve yurdun çeşitli illerinden meslektaşlarımız özellikle geldiler.

Anlamlı, önemli bir gün yaşıyoruz. Yeni bir dönemi hep birlikte başlattık.

Değerli Basın Mensupları,

Türkiye Barolar Birliği’ne hoşgeldiniz.

Sözlerime başlamadan önce; bugün Isparta İslamköy’de sonsuzluğa uğurlanacak olan 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’in değerli eşi Nazmiye Hanımefendi’ye Tanrı’dan rahmet, Sayın Cumhurbaşkanımıza, tüm yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Türkiye Barolar Birliği, 32. Olağan Genel Kurulu toplantı ve seçimini tamamlamış bulunmaktadır. Bu demokratik yarışa katkıda bulunan tüm değerli meslektaşlarımıza en içten teşekkürlerimizi sunuyoruz.

Seçim bitti, yurdun dört bir yanıyla kucaklaştık. Tüm barolar, meslektaşlar el ele verdik ve yola çıktık.

Bugün, hukuk devleti, demokrasi, insan hakları adına büyük bir mücadele vereceğimiz çok önemli bir görevi teslim aldık.

Biz avukatlar, 80 bin kişilik dev bir aileyiz. Aile fertlerimizin her birinin kuşkusuz ayrı kişilikleri, siyasi görüşleri, hayata bakış açıları var. Ancak iş ailemizi korumaya gelince biz birlik oluruz, biz bütünleşiriz. Bu ailenin çatısı Türkiye Barolar Birliği'dir. Türkiye Barolar Birliği 79 baronun ve 80 bin avukatın arkasındadır.

İddia, savunma ve hüküm bir bütündür; biri eksik olursa yargılama olamaz; olsa da şeklen olur ve o yargılamadan adalet çıkmaz. İddia ve savunmaya eşit olanaklar sağlanırsa işte ancak o zaman adalet mülkün, yani ülkenin temeli olur. Bugün eğer adalet mülkün temeliyse, mülk temelsiz kalmak üzeredir.

Avukatlar, çağlar boyunca demokrasinin, özgürlüklerin, insan haklarının lokomotifi olmuşlardır; avukatı sistemden çıkarttığınızda, aslında çıkartılan, ezilen, yok sayılan bireydir. Bireyin olmadığı toplumlarda ise vatandaşlık değil kulluk olur.

Biz hakimi hakim, savcıyı savcı yapan; biz bir devleti hukuk devleti yapan, demokrasi yapan; biz kulu birey yapan bir mesleğin mensuplarıyız.

Biz anayasalardaki, hukuk metinlerindeki hakları alıp, gökyüzünden yeryüzüne indiren ve tek tek yurttaşların hizmetine sunan bir mesleğin mensuplarıyız.

Değerli Basın Mensupları;

Hukuk devletinde, hak ve özgürlüklere uygulama alanı açmak amacıyla devlet otoritesinin sınırlandırılması kaçınılmazdır. Devlet otoritesinin sınırlandırılabilmesinin vazgeçilmez koşulu ise kuvvetler ayrılığıdır. O sebeple kuvvetlerin birliğinden basit bir heves şeklinde dahi söz edilmesi demokrasinin abecesini anlamış ve içine sindirmiş kişiler için söz konusu bile edilemez.

Bugün üniversitelerin sustuğu, demokratik kitle örgütlerinin ve sendikaların ağır baskılarla susturulmaya çalışıldığı, gazetecilerin zindana atıldığı, masum öğrenci protestolarının şiddetle bastırılmaya çalışıldığı, Taksim Gezi Parkı’nın ele geçirilmesi gereken bir savaş alanına çevrildiği ve Cumhuriyet tarihinin en çok avukatının, hatta çağdaş dünya tarihinde görülmemiş sayıda avukatın zindana atıldığı bir süreçten geçiyoruz. Türkiye'de milyonlarca insanın umut bağladığı avukatlar ve barolar susturulmak isteniyor.

Doğrudur, özgürlüğün olmadığı, demokrasinin yok sayıldığı ülkelerde doğrudan doğruya avukatlar hedef alınır. Çünkü avukat bireyin kalkanıdır. Ama baskıcı rejimler ne zamanki o kalkanı hedef almışlar, ne zaman ki avukatı ezmeye kalkışmışlardır, işte bu onlar için sonun başladığı noktadır. Çünkü avukatlar hiçbir zaman ezilmemişlerdir.

Barolar üstlendikleri toplumsal sorumluluk gereği, hukuksuz uygulamalar karşısında sesini ilk yükseltecek, toplumsal refleksi harekete geçirecek kurumlar olmak zorundadır. Ülke meseleleri, güncel meslek sorunlarından; güncel meslek sorunları ülkenin büyük sorunlarından ayrı düşünülemez. Avukatın yok sayıldığı, ezildiği, arka kapıdan sokulmak istendiği, kürsüden hakarete uğradığı, hatta HSYK’nın Türk hukuk tarihine üzücü ama çok üzücü bir beyanatı olarak geçtiği üzere; mümkünse mahkeme salonlarından el pençe divan, geri geri çıkmasının teşvik edildiği bir yerde, her birey bilmelidir ki aslında o salondan el pençe divan, geri geri çıksın istenen, ezilen, horlanan, hakarete uğrayan kendisidir. Çünkü avukat bireyin hakkını korumak için vardır.

İşte biz topluma bunu anlatmaya kararlıyız. Biz bir yandan ülke meselelerini, diğer yandan meslek meselelerini yanımıza toplumu alarak çözmek konusunda kararlıyız.

Değerli Basın Mensupları

Baroların ve Türkiye Barolar Birliği’nin bu ağır sorumlulukları karşısında biz avukatlar, barolar, Türkiye Barolar Birliği;

  • Hukukun üstünlüğünden,
  • İnsan hak ve özgürlüklerinden,
  • Çağdaş toplumun demokratik mücadelesinden,
  • Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısından ve ülkenin milletle bölünmez bütünlüğünden yana tarafız.
  • Bizler çağdaş hukuk ilkeleriyle bağdaşmayan, vicdanları kanatan her türlü hukuk dışı uygulamanın karşısındayız.
  • Bizler, laik bir hukuk düzeninde dini referanslarla siyasi iktidarın harekete geçmesinin karşısındayız.
  • Bizler “sanıktan delile gitmeye çalışan”, “suçsuzluğunu ispat et” diye sanığa imkânsız yükümlülükler yükleyen engizisyon uygulamalarının karşısındayız.
  • Bizler, tarih boyunca haksızlıklara karşı daima mağdurun yanında yer almış bir mesleğin mensupları olarak, “gizli tanık” uygulamasına karşıyız.
  • Bizler Türk Orduları Genelkurmay Başkanı’nın terör örgütü ikinci adımının gizli tanıklığıyla zindanda çürütülmek istenmesinin karşısındayız.
  • Bizler dini, dili, mezhebi, ırkı sebebiyle ayrımcılığa uğrayan herkesin sonuna kadar yanındayız.
  • Bizler Ankara’da hangi insan hakkı için mücadele ediyorsak, Şırnak’da da, Diyarbakır’da da, Hakkari’de de aynı insan hakkı için mücadele etmeye, göğsümüzü haksızlıklara karşı siper etmeye kararlıyız. Çünkü değerli basın mensupları, bizler özgürlüklerin lokomotifi olan avukatlarız.

Saygılarımızla.

Avukat Metin Feyzioğlu
Türkiye Barolar Birliği Başkanı