EKOLOJİK KRİZ VE KENTLER

14857

KENTLERİMİZİ, KÜLTÜREL VE DOĞAL VARLIKLARIMIZI KORUMAK İÇİN
BURADAYIZ, BURADA OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu tarafından düzenlenen “Ekolojik Kriz ve Kentler” konulu toplantı, 31 Ocak – 2 Şubat 2014 tarihleri arasında İstanbul Taksim Hill Otel’de gerçekleştirildi.

Toplantının açılışında konuşan Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi, Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Av. Ali Arabacı şunları söyledi:

20. yy.’ ın ikinci yarısından itibaren devam eden göçler ile hızlı, sağlıksız, yağma ve talana dayalı kentleşme, geçmişleri binlerce yıl eskiye uzanan kentlerimizi, özellikle büyük kentlerimizi özgün kimliklerinden uzaklaştırmış, kentlerimiz, “betonarme apartman” yığınlarından, planlı ve plansız kaçak yapılardan oluşan, havasız, renksiz, ulaşımı kötü ve yeşil alansız mekânlar haline gelmiştir.

Benimsenen en uygun yapı tarzı ise çok katlı, kişiliksiz ve tekdüze betonarme apartmanlardır. “Daha fazla imar rantı, daha yüksek yapı” sınır tanımaz haldedir. Devlet ise bu anlayışın teşvikçisidir. TOKİ yapıları, kentlerimizi tanınmaz hale getirmiştir.

Her kentli yurttaşın istediği, sağlıklı, ulaşımı kolay, yeşil alanları bol yaşanabilir bir kenttir. Ama, kent politikaları bu anlayışta devam ederse bu amaca ulaşabilir miyiz? Zor görülüyor.

Söz gelimi, bu gün için İstanbul “Yeşilkent” endeksinde 30 Avrupa kenti içinde 25.’ dir. Yaşanabilirlik endeksinde ise 221 kent içinde 117. sıradadır.

Kimlikleri yok edilen, her biri birbirine benzeyen, mimari özelliği ve değeri bulunmayan, tarihsel kimlik, doku ve siluet uyumunun yok edildiği kentlerimiz nasıl sağlıklı, yaşanabilir kentler haline getirilebilir?

Bunu bu ülkede yaşayan başta aydın kesim olmak üzere herkesin sorgulaması gerekiyor.

Bildiğiniz gibi imar ve kentleşme, siyasal iktidarlarca uygulanan politikalara göre şekillenir. Kentleşme, bir ölçüde hükümet uygulamalarının bir sonucudur.

Kentlerde anakent planlarının yapılmamış ya da yapılanların uygulanamamış olması kentleşmeyi, temel toplumsal sorunlardan biri durumuna getirmiştir.

Neden, kentlerimizin planları bilimsel esaslara göre yapılmaz, ya da yapılsa bile uygulanmaz?

Kent bilimcilerimize göre, “Kleptokrasi” nin bir biçimi olan kent arsalarının yağmalanması, hem yerel hem de ulusal düzeydeki politika alanında görülmektedir.

Kentsel alanların çevrelerindeki alanların yağmalanması, yerel düzeyde politikacı – mafya ilişkisine dayalı olarak gelişirken, kent merkezlerindeki yağma, daha üst düzeyde “parti-holding” veya “lider-holding” ilişkileri çerçevesinde gerçekleştirilmektedir.

Bu ikili ilişkiye, günümüzde, “lider-vakıf” ilişkisini de ekleyebiliriz.

Siyasal ve ekonomik rant peşinde koşan siyasetçi, “planlama” kavramını reddederken, kentlerin yaşanamaz hale gelmesinde önemli bir paya sahiptir.

Bunun sonucu, kent dışı alanlar plansız yağmalanırken, kent içi alanlar planlı yağmanın mekânı olmuştur.

Daha da kötüsü, idarenin denetimi, yargısal denetim de dâhil büyük ölçüde sınırlanmış, bir anlamda yargı siyasetin emrine verilmiştir.

Öyle anlaşılıyor ki, bundan böyle kent yağması, talanı, vurgunu yargı eli ile meşrulaştırılacaktır.

Buna izin verilemez.

Türkiye, çıkarcılığın, rüşvetin, kalitesizliğin, çetelerin, yağmacılığın, yasadışılığın ve ahlaksızlığın batağına sürüklenemez.

Değerli konuşmacılarımız, kentlerimizin içinde bulundukları durumu, onları bekleyen tehlikeleri, kentsel dönüşümü, kentsel planlamayı, kamusallığı, o kentlerde yaşayan insanların haklarını ve günümüzdeki anlam ve uygulamaları anlatacaklardır.

Bu toplantının ülkemizdeki kentleşme politikalarına katkı sağlayacağı inancıyla tüm katılımcıları saygıyla selamlıyorum.

EKOLOJİK KRİZ CENDERESİNDE KENTLERİMİZ

İstanbul Barosu Başkanı Av. Ümit Kocasakal’ın, ekolojik kriz ve kentlerin geldiği noktadan bahsettiği konuşmasının ardından TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Av. Ali Arabacı’nın yönettiği “Ekolojik Kriz Cenderesinde Kentlerimiz” başlıklı oturumda TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi’nden Çare Çalışkan “Trakya’dan Kocaeli’ne Büyük İstanbul Örneği”, TMMOB Şehir Plancıları Odası Ankara Şube Başkanı Orhan Sarıaltun “Ankara Örneği”, İstanbul Üniversite Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Doğanay Tolunay “Ergene Örneği”, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi’nden Prof. Dr. Mustafa Sarı “Van Örneği” konularını ele aldılar.

PLAN MI PİLAV MI

Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Av. İzzet Varan yönetimindeki “Plan mı Pilav mı” başlıklı 2. oturumda TMMOB Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi’nden Mücella Yapıcı “Neoliberalizmin Yeni Formülü: Planlamadan Projeciliğe”, TMMOB Şehir Plancıları Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Gürkan Akgün “Sermaye Birikim Amacı Olarak Planlama”, TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Atalık “Planlamada Kır Kent Dengesi”, TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Üyesi Av. Dr. Bülent Tokuçoğlu “Kentsel Dönüşüm ve İmar Planları” konularında görüşlerini dile getirdiler.

PLANLAMA HUKUKUNDA ‘OLAĞANÜSTÜ HAL’ UYGULAMALARI

“Planlama Hukukunda ‘Olağanüstü Hal’ Uygulamaları” başlıklı, Eyüp Muhcu yönetimindeki 3. Oturumda Yıldız Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Prof. Dr. İclal Dinçer “Tarlabaşı ve 5366 Sayılı Yasa”, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Arş. Gör. Seda Yurtcanlı “Afet Riski Altında Temel Hak ve Özgürlükler: 6306 Sayılı Afet Yasası Kapsamında Temel Hak ve Özgürlüklere Getirilen Sınırlamalar”, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Özge Aksoylu “Kamu”laştırma, TBB Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Üyesi Av. Can Atalay “Kolluk Faaliyetinin Özelleştirilmesi Olarak Planlama Hukuku” konularında değerlendirmelerde bulundular.

KENTLER VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ

İstanbul Barosu’ndan Av. Fikret İlkiz’in yönettiği “Kentler ve İfade Özgürlüğü” başlıklı som oturumda Kent Çalışmaları, Berlin Teknik Üniversitesi Doktora Adayı Yaşar Adnan Adalı “Mekanı Siyasetten Arındırmak: İktidar ve Sermaye Arasında Sıkışmış ‘Kamusallık’”, İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Yrd. Doç. Dr. Ulaş Karan “İfade Özgürlüğü ve Mekan İlişkisi”, yüksek mimar Derya Karadağ “Kamusal Alan, İfade Özgürlüğü ve İktidar İlişkisi Bağlamında Taksim Meydanı” konularını ele aldılar.

GEZİ PARKI YASAĞI DELİNDİ
TOPLANTI TAKSİM GEZİ PARKI’NDAKİ AÇIKLAMAYLA SON BULDU

Toplantının bitiminde Taksim Gezi Parkı’nda basına açıklama yapıldı. Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu Başkanı Av. Ali Arabacı tarafından yapılan açıklama şöyle:

Türkiye Barolar Birliği Kent ve Çevre Hukuku Komisyonu 31 Ocak ve 1 Şubat 2013 tarihlerinde Taksim’de Ekolojik Kriz ve Kentlerimiz başlığı altında çok verimli bir sempozyum gerçekleştirdi.

Ekolojik Kriz ve Kentlerimiz sempozyumu ekolojik krizin cenderesindeki kentlerimizin, planlama hukukunda olağanüstü halin, kentlerimiz ve ifade özgürlüğünün konuşulduğu; hukukçuların önümüzdeki dönemki mücadelelerine önemli katkılarda bulunan bir toplantı olarak anılacaktır.

20. yy.’ ın ikinci yarısından itibaren devam eden göçler ile hızlı, sağlıksız, yağma ve talana dayalı kentleşme, geçmişleri binlerce yıl eskiye uzanan kentlerimizi, özellikle büyük kentlerimizi özgün kimliklerinden uzaklaştırmış, kentlerimiz, “betonarme apartman” yığınlarından, planlı ve plansız kaçak yapılardan oluşan, havasız, renksiz, ulaşımı kötü ve yeşil alansız mekânlar haline gelmiştir.

Benimsenen en uygun yapı tarzı ise çok katlı, kişiliksiz ve tekdüze betonarme apartmanlardır. “Daha fazla imar rantı, daha yüksek yapı” sınır tanımaz haldedir. Devlet ise bu anlayışın teşvikçisidir. TOKİ yapıları, kentlerimizi tanınmaz hale getirmiştir.Kent arsaları yağmalanmaktadır.Siyasal ve ekonomik rant peşinde koşan projeci siyasetçiler, kentlerin yaşanamaz hale gelmesinde önemli bir paya sahiptir.

Bugün, burada anılan toplantının sonuçlarını kamuoyu ile paylaşmak için bulunuyoruz ancak önemle belirtmek isteriz ki basın açıklamamızı Taksim’de gerçekleştirmemizin nedeni toplantının yapıldığı mekana yakın olunması değil doğal varlıklarımızı, kentlerimizi ve müşterek kamusal alanlarımızı savunma mücadelemiz ile ilgi sözümüzü Gezi Direnişinin kaynağında, Türkiye’nin meydanında dillendirilmesini bir tarihsel zorunluluk, görev olarak kabul etmemizdir.

Evet, yaşam alanlarımıza sahip çıkmak, sözümüzü söylemek için Gezi Direnişinin bize öğrettiklerine sahip çıkarak Türkiye’nin meydanındayız ve tıpkı Haziran 2013’te haykırdığımız gibi “Buradayız, Burada Olmaya Devam Edeceğiz” diyoruz&S230;.

Bu süreçte, özgürlüklerin savunucusu avukatlar, onların örgütlü gücü Barolar ve Türkiye Barolar Birliği bu bileşkenin içinde halkın yanında ve zulmün karşısında durdu.Savunma görevlerini yerine getirdikleri için suçlanan, yerlerde sürüklenerek gözaltına alınan, halkın hakkını savundukları için haddini aşan emniyet fezlekeleriyle karşı karşıya kalan meslektaşlarımız ve Barolarımız insan haklarını, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü savunma kararlılığından bir an bile vazgeçmedi.

Bu süreçte halkı,“susturulmaya çalışanın aslında avukat değil kendisi, yerlerde sürüklenenin avukat değil adalet olduğu”gerçeğiyle tanıştıran meslektaşlarımızla gurur duyuyoruz.

Haziran 2013 tarihinde bu ülkenin tarihine altın harfler kazınan şu belgileri 1 Şubat 2013 tarihinde bir kere daha Taksim Meydanında dillendiriyoruz:

Yükselen bu tepkinin içeriğinin; “başta 3. Köprü, 3. Havaalanı, Kanal İstanbul, AOÇ ve HES’ler olmak üzere ekolojik değerlerimizin talanına ve güncel olarak Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısına ilişkin itirazların, ülkemize ve bölgemize ilişkin savaş siyasetine karşı duruşun ve barış talebinin, alevi yurttaşlarımızın hassasiyetlerinin, kentsel dönüşüm mağdurlarının haklı taleplerinin, kadınların bedenleri üzerinde denetim kuran muhafazakar erkek politikalarına karşı yükselen sesin, üniversite, yargı ve sanatçılar üzerindeki baskılara karşı direncin, başta Türk Hava Yolu işçileri olmak üzere tüm emekçilerin hak gasplarına karşı taleplerinin, tüm cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği ayrımcılığına karşı mücadelenin, yurttaşların eğitim ve sağlık hakkına ulaşımının önündeki tüm engellerin kaldırılması istemleri” gerçekleşinceye kadar mücadeleyi sürdüreceğiz.

Sözlerimizi “üç beş ağaca” ve onlarla birlikte geleceklerine sahip çıkarken yaralanan başta Berkin Elvan ve Elif Çermikli olmak üzere tüm yurttaşlarımızı selamlayarak ve direniş süresince hayatlarını kaybeden Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Medeni Yıldırım, Ahmet Atakan, Hasan Ferit Gedik ve Fadime Ayvalıtaş’ı anarak, Taksim Dayanışmasının dillendirdiği talepleri bir kere daha haykırırak sonlandıracağız.

“1) Gezi Parkı, Park olarak kalmalıdır. Taksim Gezi Parkına Topçu Kışlası adı altında ya da başka herhangi bir yapılaşma olmamalı, projenin iptal edildiğine dair resmi bir açıklamanın yapılmalı, Atatürk Kültür Merkezinin yıkılmasına ilişkin girişimler durdurulmalıdır,

2) Taksim Gezi Parkı’ndaki yıkıma karşı direnişten başlayarak halkın en temel demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan ve uygulayan, binlerce, insanın yaralanmasına, üç yurttaşımızın ölmesine neden olan sorumlular, başta İstanbul, Ankara, Hatay ve Adana Valileri ve Emniyet Müdürleri olmak üzere tüm sorumlular hakkında soruşturma başlatılmalı ve yaptırım uygulanmalı; gaz bombası ve benzeri materyallerin kullanılması yasaklanmalıdır,

3) 1 Mayıs alanı Taksim ve Kızılay başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarımızda, kamusal alanlarımızda toplantı, gösteri, eylem yasaklarına ve fiili engellemelere son verilmeli; ifade özgürlüğünün önündeki engeller kaldırılmalıdır,

4) Gezi Direnişçilerinin haklarında devam eden soruşturmalar ve davalar düşürülmeli, tutuklu olanlar derhal serbest bırakılmalıdır”

Toplantı programı kapsamında ayrıca Kuzey Ormanları Savunması rehberliğinde, Kuzey Ormanları'nda ve Bakanlar Kurulu kararı ile rezerve alan ilan edilen bölgede inceleme gezisi yapıldı.