IV. AVRUPA AVUKATLAR KONFERANSI

5620

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ GENEL SEKRETERİ AV. GÜNEŞ GÜRSELER IV. AVRUPA AVUKATLAR KONFERANSI’NA KATILDI

Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler, 13 - 14 Kasım 2014 tarihlerinde İtalya Cumhurbaşkanı himayesinde İtalyan Barolar Birliği’nin Roma’da düzenlediği  “Göçmenler, Misafirperverlik ve İnsan Hakları:  Avrupalı Avukatların Sorumluluğu” konulu IV. Avrupa Avukatlar Konferansı’na katıldı.

Konferansta; İtalya Yüksek Mahkemesi Başkanı, Avrupa Barolar Birliği Başkanı, İtalyan Sahil Güvenlik Komutanı, İtalya,  Fransa, Norveç, İspanya, Arnavutluk, Almanya, İrlanda, Avusturya Barolar Birliği başkanları ve temsilcileri ülkelerinin yaşadığı göç ve  göçmenler sorunu ile bu sorun karşısında avukatların sosyal sorumluluğu üzerine bildiriler sundular.

“Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’deki Durumu ve Avukatların Sosyal Sorumluluğu” başlıklı bir bildiri sunan Türkiye Barolar Birliği Genel Sekreteri Av. Güneş Gürseler, yaşanan sorunlar ve bunların giderilmesi için yapılanlar ile barolar ve Türkiye Barolar Birliği’nin bu konudaki çalışmalarını anlattı.

ORTADOĞU'DA DİN TEMELİNE VE ETNİK AYRIMCILIĞA DAYANDIRILARAK KÖRÜKLENEN AYRIMCILIK İNSANLARI YURTLARINDAN ETTİ

Sığınmacıların yaşadıklarının  çok önemli bir insan hakları sorunu ve dramı olduğunu belirten Gürseler, uluslararası işbirliğinin gereğini vurguladığı konuşmasında şunları söyledi:

Geçen yıl Eylül ayında Taormina'da, Akdeniz Baro Başkanları toplantısında benzer bir başlık altında toplanmıştık ve ben o toplantıda da ülkemin, Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı sığınmacı sorununu açıklamaya çalışmıştım. Ne yazık ki geçen bir yılda sorun çok daha büyük boyutlara ulaştı ve bir insanlık dramı halini aldı.

Ortadoğu'da din temeline ve etnik ayrımcılığa dayandırılarak körüklenen ayrımcılık ve enerji savaşı insanları yurtlarından etti. Çaresiz insanlar henüz güvenli ortamını koruyan Türkiye'ye sığınıyorlar.

İzlenen yanlış politikalar sonunda Türk Hükümeti ve uluslararası toplumun beklediğinden oldukça farklı bir gelişim gösteren Suriye insani krizi ve mülteci akını, Türkiye'yi derinden etkilemektedir. Türkiye, Nisan 2011'de Suriyeli mültecilere sınırlarını açtığında krizin oldukça hızlı bir şekilde çözüleceği ve mültecilerin evlerine dönebileceği umuluyordu. Ancak giderek büyüyen bir yıkım ve yerinden edilmeye dönüştü ve kalıcı hale geldi. Yaşanan durumu BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Guterres "Suriye krizi çağımızın en büyük insani acil durumu haline gelmiştir. Bununla birlikte dünya, mültecileri karşılamak ve onların ihtiyaçlarına yardımcı olmak anlamında başarısız olmuştur." şeklinde özetlemiştir.

Birleşmiş Milletler verilerine göre 6,5 milyon insan Ağustos 2014 sonu itibariyle, Suriye'deki yerlerinden edildi. Bunlardan yaklaşık 3 milyonu Türkiye, Lübnan ve Ürdün'e sığındı. Suriye'de iç karışıklıkların başlaması üzerine 2011 yılı Nisan ayından bu yana Türkiye'ye yaklaşık 2 milyon Suriye vatandaşı sığındı. Bunların yaklaşık 300 bin kadarı 22 kampta barınıyor. Büyük çoğunluk ise bütün Türkiye'ye dağılmış vaziyette yaşamlarını sürdürüyor. Kamplarda kalanların bütün insani ihtiyaçları karşılanmaktadır. Sağlıklı bir merkezi kayıt sistemi henüz kurulamadığı için kamplarda kalanların gerçek sayıları tartışmalıdır. Sığınmacı akını, özellikle sınır illerinin demografik yapısını etkilerken, bazı sınır illerinin nüfusu yaklaşık iki katına çıkmıştır. İstanbul, İzmir ve Ankara gibi büyük şehirlerdeki sığınmacı sayısı ise yüz binleri geçmiştir. Kamplarda günde ortalama 2,5 doğum ortalaması ile bugüne kadar 8.000 "vatansız" bebeğin dünyaya geldiği değerlendirilmektedir.

Sığınmacılara "geçici koruma" statüsü tanınmıştır. Sınıra yakın 11 ildeki tüm Suriyelilere, Türk vatandaşları ile eşit sağlık hizmeti verilmektedir.
Türkiye'nin bütün bu süreçte sığınmacılar için yaptığı masraf 5 milyar doları bulmaktadır. Sığınmacı çocuklara eğitim vermek üzere Suriyeli öğretmenlerin çalıştığı ve Suriye müfredatı ile Arapça eğitim verdiği 55 okul açılmıştır. Üniversite öğrencilerine Türk üniversitelerinde özel öğrenci olarak ders alma olanağı tanınmıştır.

SURİYE'DEKİ İNSANİ KOŞULLARIN GİDEREK KÖTÜLEŞMESİ İLE TÜRKİYE'YE KAÇIŞ HIZLANDI

Sığınmacılar önceleri çoğunlukla siyasi eylemlerde bulunan gençlerden oluşmakta iken Suriye'deki insani koşulların giderek kötüleşmesi ile Türkiye'ye kaçış güvenlik nedeni ile hızlanmıştır.

Sorunun daha uzun yıllar süreceği gerçeği, sığınmacılar için yapılan harcamaların ve yardımların sürdürülebilirliğini zorlaştırmaktadır. Kamp dışında yaşamlarını sürdürme çabasında olan sığınmacılar süreç uzadıkça yerel toplumla ilişkilerin gerilmesine ve yabancılara yönelik olumsuz tutum ve davranışların gelişmesine ve üzücü olaylar yaşanmasına neden olmaktadır.

Kamp dışında yaşayan mültecilerin genel olarak kiralık mekânları tercih etmesi nedeni ile sınıra yakın bölgelerde konut sıkıntısı yaşanmaya başlamış ve kira bedelleri çok yükselmiştir. Kira parası ödeyecek gücü olmayanlar parklarda ya da boş binalarda yaşamaya çalışmaktadır.

Kamp dışındakiler ayrıca sağlık ve beslenme koşullarının yetersizliği, çocukların eğitim ve psikolojik ve sosyal destekten yoksun olmaları, sosyal uyumsuzluk, sosyal dışlanma, emek sömürüsü, kadınların cinsel istismar ve tacizi gibi sorunları yaşıyorlar ve kendilerine herhangi bir sosyal destekte bulunulamıyor.

Türkiye Barolar Birliği, 79 baro ve yaklaşık 85 bin avukat olarak bizler sosyal sorumluluğumuzu yerine getirmeye çalışıyoruz. Bunu hem insani ve hem de Avukatlık Yasamızın bize yüklediği görev olarak yerine getiriyoruz. Her olanaktan yararlanarak bu sorunun önemini ve yapılan yanlışları dile getiriyoruz. Sınır bölgesindeki barolarımız ile birlikte çeşitli toplantılar düzenliyor, ilgilileri uyarıyoruz.

ZOR DURUMDAKİ SIĞINMACILARA ÜCRETSİZ AVUKAT SAĞLIYORUZ

Yürürlükteki yasamız sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına adli yardımda bulunarak ücretsiz avukat sağlamaya olanak verdiği halde koşulları zorlayarak zor durumdaki sığınmacılara da ücretsiz avukat sağlıyoruz.

Adli yardım bütçemiz Hükümet tarafından sağlandığı için sürekli olarak ödenek arttırılması isteğinde bulunuyoruz.

Ayrıca yaşanılan bu büyük insanlık dramını uluslararası bir proje kapsamında değerlendirmek üzere UNDP ve İsveç Krallığı ile ortak bir proje başlattık. Türkiye Barolar Birliği tarafından geliştirilen “Türkiye’de Adalete Erişim için Adli Yardım Uygulamalarının Geliştirilmesi” (Support to Improvement of Legal Aid Practices for Access to Justice for all in Turkey - SILA) projesinin Aralık 2014 tarihinde başlaması öngörülmektedir. Proje, İsveç Uluslararası Kalkınma Ajansı tarafından fonlanacak olup bütçesi 1.517.000 $’dır. Projenin 5. bileşeni kapsamında Gaziantep, Hatay, Kilis, Kahramanmaraş ve Şanlıurfa illeri pilot il olarak seçilmiş olup bu özellikle bu illerde yaşayan Suriyeli sığınmacıların adli yardım hizmetlerine ulaşımının iyileştirilmesi sağlanacaktır. 

BÖLGEMİZDE VE DÜNYADA SAVAŞA, AÇLIĞA, SÖMÜRÜYE KARŞI ÇIKMAK EN BÜYÜK SOSYAL SORUMLULUĞUMUZDUR

Bütün bunlara karşın yaptıklarımızın yeterli görmüyoruz. Bu nedenle Avrupalı, Akdenizli hukukçular olarak bölgemizde ve dünyamızda demokrasinin, hukukun üstünlüğünün ve insan haklarının gelişimi için ortak mücadele vermek zorundayız.

Öncelikle bölgemizde ve dünyada savaşa, açlığa, sömürüye karşı çıkmak en büyük sosyal sorumluluğumuzdur.

Afrika'dan kaçmaya çalışırken Akdeniz'de boğulup gidenlerin, Ortadoğu'nun bitmeyen paylaşım savaşından kaçarken yollarda ölenlerin ardındaki temel gerçeği görüp ortak politikalar geliştirmek zorundayız.

Ulaşılan büyük teknolojik gelişmeye karşın hala insani sorunlar çözülemedi ise, hala açlık ve paylaşım adaletsizliği varsa hangi ekonomik sistem başarılıdır? Kapitalizm mi? Komünizm mi? Avrupa'da 43 olan yaş ortalamasının, Afganistan'da 16.5, Çad ve Nijer'de 15 olması başlı başına bir neden değil mi? Avrupa'da 2012 yılında kişi başına düşen gelir 36,970 ABD doları iken Dünya'da ortalamanın 12,210, Nijer'de 770, Çad'da 2,140 olması temel neden değil mi?

Aç ve işsiz insanların refaha sığınmak istemelerinin önüne duvar örerek geçilemiyor, insanları kendi yurtlarında mutlu hale getirmek gerekiyor.

İnsanlığın ve gezegenimizin yaşadığı bu çöküş karşısında avukatlar olarak bir diğer önemli sosyal görevimiz de bu gerçeği hala göremeyen insanlığı sarsmak olmalıdır. Adım adım küresel bir sona gidiyoruz. Bunun tek nedeni de insanlığın bir türlü vazgeçemediği tüketim çılgınlığıdır.

Bölgemizden başlayarak tüm insanlığı uyarmalıyız;

Hepimiz Dünyalıyız ve Dünya tek.
Gidebileceğimiz başka bir gezegen yok.
Görevimiz elimizdekine sahip çıkmak.