6552 SAYILI KANUN’UN CEZA HUKUKU YÖNÜNDEN İRDELENMESİ VE SULH CEZA HÂKİMLERİ KONFERANSI

6862

TBB YASA İZLEME MERKEZİ TARAFINDAN ‘6552 SAYILI KANUN’UN CEZA HUKUKU YÖNÜNDEN İRDELENMESİ VE SULH CEZA HÂKİMLERİ KONFERANSI’ DÜZENLENDİ

Türkiye Barolar Birliği Yasa İzleme Merkezi tarafından organize edilen “6552 Sayılı Kanun’un Ceza Hukuku Yönünden İrdelenmesi ve Sulh Ceza Hâkimlikleri Konferansı” 25 Kasım 2014 tarihinde Av. Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi.

Oturum başkanlıklarını Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulu Üyesi Av. Kürşat Karacabey’in yaptığı iki oturumda; Yakın Doğu Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Durmuş Tezcan, İzmir Ekonomi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Timur Demirbaş ve Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Dr. Fahri Gökçen Taner birer sunum yaptılar.

Konferansın açılışında konuşan Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu, Türkiye’de yargının bitmeyen bir şekillendirme konusu olduğunu söyledi. Kişilere göre oluşturulan bir düzenin kabul edilemeyeceğini ifade eden Feyzioğlu şöyle konuştu:

Türkiye’yi adil yargılama yapacak bir sisteme kavuşturmamız lazım. Kişilere göre, gelip geçici çoğunluklara göre bir düzen, bir sistem asla olmaz. Bu bizim en önemli mesleki sorunumuzdur. Adalet, mülkün yani ülkenin temelidir ve mülk temelsiz kalmak üzeredir.

İki temel konu vardır önümüzde; birincisi torba yasalarla ülkeyi ve yargıyı şekillendirme yöntemi, diğeri de sulh ceza hâkimlikleri. Torba yasalar aslında teklif görünümlü tasarılardır; fiilen bakanlık bürokratları tarafından dar bir çevrede hazırlanmakta, çoğulcu demokrasiye göre planlanmış olan yolların hiç birinden geçilmeksizin sadece meclis çoğunluğuna dayanılarak çıkarılmaktadır. Sulh ceza hâkimlikleri konusuna geldiğimizde ise; asıl konu o sulh ceza hâkimlerinin tarafsız, bağımsız, adil yargılama yapan özellikte olup olmadığıdır. Devletler çeşitli sistemler benimseyebilirler. Sulh cezaları kaldırıp sistemi asliye cezadan, ağır cezadan ibaret hale getirebilirsiniz. Tartışıldıktan sonra bu yapılabilir. Sulh ceza mahkemeleri yerine oradaki hâkimleri sadece hâkimlik makamının görevleriyle sınırlı tutabilirsiniz. Bunlar tercihlerdir, ceza adaletinde olabilir. Gelişmiş ülkelere bakarsınız, tartışırsınız, doğruysa yaparsınız. Ama buradaki doğru, siyasi iktidarın günlük bir takım kaygılarıyla, kendini koruma refleksiyle tanımlanacak bir doğru olamaz. Üstün kamu yararıyla tanımlanabilir. Şu halde sulh ceza hâkimlerine ilişkin, yeni getirilen sisteme ilişkin temel sorun, her ilde az sayıda atanmış olan bu hâkimlerin siyasi iktidara bağlı, siyasi iktidarın etkisinde çalışıp çalışmayacağıdır.

Demek ki bizim kök sorun olarak tartışmamız gereken Türkiye’de yargı bağımsızlığını, tarafsızlığını adil yargılama yapabilen ve hesap verebilen bir yargıyı kişilerden bağımsız olarak nasıl kuracağımızdır. Bu konuda Türkiye Barolar Birliği’nin geçen sene bütün siyasi partilerin önüne koyduğu bir formül vardır. Ama hiçbir siyasi parti bu formülü tartışmaya yanaşmamıştır. Çünkü çıkış noktaları, ‘nasıl kendimize bağlı bir yargı yaratırız’dır. Soru yanlış olunca doğru cevap verilemez. Biz doğru soruyla başlayalım. ‘Yargıyı nasıl adalet dağıtır hale getiririz?’ diyelim.