Açış Konuşması

8270
Anayasa Mahkemesi’nin Değerli Başkanı,
Uyuşmazlık Mahkemesi’nin Değerli Başkanı,
Adalet Akademisi’nin Değerli Başkanı,
Sayın Rektörüm,
Sayın Dekanım,
Değerli Akademisyenler,
Sevgili Öğrenciler,
Değerli Konuklar,

Sizleri Türkiye Barolar Birliği adına, kendi adıma sevgi ve saygı ile selamlıyor, 2012-2013 Eğitim ve Öğretim Yılında lisans eğitimine başlayacak olan Hacettepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin, değerli dekanı Prof.Dr.Sayın Çağlar Özel’e, onun şahsında tüm hocalarına, öğrencilerine, çalışanlarına başarılar diliyorum.

Hemen işaret etmem gerekir ki, gerek Türkiye Barolar Birliği olarak, gerekse avukat kimliğimle ben Türkiye’de ihtiyaçtan daha fazla hukuk fakültesi olduğu düşüncesindeyiz ve o nedenle yeni hukuk fakültelerinin açılmasına karşıyız.

Bununla birlikte ülkemizin kurumsallaşmış, deneyimli, nitelikli üniversitelerinden olan ve hatta marka olan Hacettepe Üniversitesi’nin hukuk fakültesi açmasından herhangi bir şekilde rahatsız ve şikayetçi değiliz. Aksine bunda yarar olduğu, kurumsallaşmış, deneyimli bir kurum olan Hacettepe Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösterecek hukuk fakültesinin çok ihtiyaç duyduğumuz kaliteli, nitelikli avukat, hakim, savcı, noter ve akademisyen adayları yetiştireceği kanısındayız.

O nedenle fakültenin kurulmasında emeği, hizmeti geçen herkese yurttaş olarak, avukat olarak, avukatların meslek örgütü olarak teşekkür ediyor, öğrenci kardeşlerime, akademisyen meslektaşlarıma, fakülte çalışanlarına başarılı bir akademik yıl diliyorum.

Yine hukuk öğretimine elli yılı aşkın süreyle emek vermiş olan, çok sayıda avukat, hakim, savcı, noter ve akademisyenin yetişmesinde katkısı bulunan değerli hocalarıma en içten teşekkürlerimi, şükranlarımı sunuyor, kendilerine sağlık, mutluluk, huzur diliyorum.

Sevgili Öğrenciler,

4 Temmuz 1952 günü 34 yaşında bir kadın, Pasifik Okyanusu’na dalarak Catalina adasından, adanın 21 mil batısında kalan Kaliforniya ’ya doğru yüzmeye başladı. Eğer başaralı olursa, bunu yapan ilk kadın olacaktı. Adı Florence Chadwickolan bu yüzücü, Manş Denizi’ni her iki yönde geçen ilk kadındı.

O sabah su, vücudu uyuşturacak kadar soğuktu, havada da çok yoğun bir sis vardı. Milyonlarca insan televizyonlarının başında onu izliyordu. Dondurucu soğuğa ve köpekbalıklarına rağmen 15 saat yüzdü. Yakındaki bir teknede bulunan annesi ve antrenörü karaya çok yaklaştıklarını ve devam etmesi gerektiğini söyledilerse de, o, kendisini sudan çıkarmalarını istedi. Kaliforniya kıyısına yarım mil kala sudan çıktıktan sonra çıkış nedenini şöyle açıkladı. "Karayı görebilseydim, başarabilirdim’. Vazgeçmesinin nedeni ne yorgunluk, ne soğuk, ne köpekbalıkları idi. Tek neden yoğun sisten dolayı karayı görememekti.

Bu anekdotu, bir gelecek inşa etme çabası içinde olan sizlerin, başarılı olmak için bireysel vizyonunuzu belirlemek, kendinize bir kariyer hedefi koymak zorunda olduğunuzu ifade etmek için anlattım. Zira başarılı olmak için, ortada gözle görülür bir hedef olmalıdır. Hayatın gerçeği de esasen budur. Unutmamak gerekir ki, rotası olmayan gemiye rüzgar yardım etmez, edemez.

Onun için hukuk eğitimi yapan öğrenciler olarak şimdiden kendinize yargıç olmak, avukat olmak, savcı olmak, akademisyen olmak, noter olmak ya da bir başka mesleğin sahibi olmak gibi bir kariyer hedefi seçin ve o hedefe ulaşmak için yürümeye, hatta koşmaya başlayın, eminim başarılı olacaksınız.

Sevgili Öğrenciler,

İnsan olarak, insanlık olarak en önemli sermayemiz zekamızdır. Dünya giderek artan bir hızla değişiyor. Bu hızlı değişim sürecinde başarının yolu olumlu yönde değişmekten ve dönüşmekten geçer. Değişmek, dönüşmek ise, ancak yaratıcı zeka ile sağlanabilir. Değişmek dönüşmek olsun, yaratıcılık olsun yaşama karşı bir duruş, bir tavırdır ve soru sormayı gerektirir. Soru sormayan, kendisine öğretilenlerden, ezberletilenlerden kuşku duymayanlar, bunları tekrarlayanlar, verili olan şeyleri sorgulamayanlar, sahip oldukları şeyleri olumlu yönde değiştirmek, dönüştürmek çabası içinde olmayanlar, zekalarını geliştiremeyecekleri gibi, kendilerini de belirsiz olan geleceğe hazırlayamazlar.

Başarılı olabilmek için, bizi eğitenlerin eğittikleri, öğrettikleri ile yetinmemek, kendimize emek vermek, değerler biriktirmek gerekir. Bunun için de, mevcut rolleri, verili haritaları, koşullanmaları, kafamızın ve yüreğimizin içine yalan yanlış doldurulanları bir tarafa bırakıp, yaşamın bütün zenginliği karşısında, sağlıklı diyebileceğimiz bir kuşku, bir kavrama, öğrenme, anlama merakı ile kendimizi yeniden oldurmamız gerekir.

Rusların söylediği gibi, eğer “şans, hazırlıkla fırsatın karşılaştığı köşe başı” ise, yaşamda fırsatlar hep var olduğuna göre, fırsatlar önümüze çıktığında onları değerlendirebilmek için bizim hazır olmamız gerekir. Hazır olmak için de, ailenin, okulun, toplumun yalan yanlış doldurduğu defterlerimizin sayfalarını yırtıp, büyük bir hızla kendimizi yeniden yazmamız gerekir.

Sevgili Öğrenciler,

İnsanı diğer canlılardan ayıran en belirgin özelliği onun akli yeteneğidir. İnsan bu yeteneği sayesinde yaşamını sürdürebilir, düşünür, bilgi edinir, karar verir. Bilgi, düşünme ve akılla hareket etme insani özelliklerdir, ama aynı zamanda özerk birey olmanın da asgari gerekleridir. Zira insan, akli yeteneğini kullanabildiği, bilgi sahibi olduğu, kendi kararlarını bizzat kendisi verdiği, bağımsız hareket ettiği, düşünenlerin düşünmeyenlerin müdahalesinden veya başkaları ile aynı fikirde olmaktan ya da olmamaktan özgür olduğu ölçüde birey olur. Onun için birey olmak özgür olmak demektir. Esasen rasyonel bir akıl baskı altında işlevini yerine getiremez; rasyonel bir akıl gerçeği algılamasını başkalarının emrine, talimatlarına, yönlendirmesine teslim etmez; bilgisini, kendi doğru anlayışını başkalarının fikrine, tehditlerine, isteklerine, açık veya gizli planlarına, çıkarlarına kurban etmez. Böyle bir akla, böyle bir kişiliğe başka biçimde düşünen, başka çıkarları ve planları olan birileri engel olmaya çalışabilir, bu kişi susturulabilir, hapse atılabilir ve hatta öldürülebilir, ama ona baskı yapılamaz, özgürlüğü onun elinden alınamaz.

Amerika’nın Bağımsızlık Bildirisi’nde arka arkaya sıralanan üç temel hak var; yaşama hakkı, özgürlük hakkı, mutluluğu arama hakkı. Dikkatinizi çekerim, mutlu olma hakkı değil, mutluluğu arama hakkı. Rus asıllı Amerikalı yazar Ayn Rand’ın da işaret ettiği üzere bu, bir insanın mutluluğa ulaşmak için gerekli gördüğü şeyleri yapma hakkına, yani özgür olma hakkına sahip olması anlamına gelir; başkalarının onu mutlu etmesi gerektiği anlamına gelmez.

Sevgili Öğrenciler,

Yurttaş, siyasi toplumun, yani devletin, bir dizi hak bahşedilmiş, ama aynı zamanda sorumluluk da yüklenmiş üyesidir. Onun için yurttaşlık, bireysel var oluşun kamusal yüzüdür.

Bireysel var oluş, yani birey olma toplumsallaşmayı gerektirir. Onun için birey olma sürecini tamamlayamamış olanlar, ne bağımsız, ne özerk olabilirler ve ne de toplumsallaşabilirler. Yani kendi kendini yönetemezler, başkalarının kendisini yönetmesine izin verirler. Ne yaratabilirler, ne de kendilerini örgütleyebilirler. Öyle oldukları için de, anonim her söylemi akıllarının süzgecinden geçirmeden benimserler, kendi dillerinde yeniden üretirler, kendilerini yaptıkları işle, ürettikleri ve yarattıkları değerlerle değil, ırk, inanç, köken, ideoloji gibi aidiyetlerle tanımlarlar; ideoloji merkezli, sınıf merkezli, din merkezli, grup merkezli, parti merkezli, iktidar merkezli, muhalefet merkezli düşüncenin ve söylemin marjlarına kolayca itilirler.

İnsanları bu marjlara itenleri ve bu marjlara itilenleri çok değil biraz olsun dinlemek ve izlemek, yeni fikirlere, yeni gerçeklere, yeni duygulara, yeni tutumlara, yaşama biçimlerinin yeni işaretlerine tamamen kapalı zihinlerin fanatik hoşgörüsüzlüğünü bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermeye yeter. Asla okumadıkları kitapları, asla tanımadıkları insanları, asla anlayamadıkları fikirleri, isimlerini telaffuz dahi edemedikleri düşünceleri ve öğretileri yerden yere vuran bu insanların yarattığı kirlikten uzak durmak, rahmetli Uğur Mumcu’nun özlü deyişiyle “fikir sahibi olmadan görüş sahibi olmamak” gerekir.

Toplum yaşamı sivil katılımı gerektirmekle, ancak birey olma sürecini tamamlamış olan yurttaşlar, sahip oldukları haklar, yetkiler ve eğer bilincinde ve farkında iseler, taşıdıkları sorumluluklar ölçüsünde yaşadıkları toplumun sivil hayatına katılabilirler, sağlıklı ve dinamik bir sivil toplumun oluşmasına katkı yapabilirler.

Sevgili Öğrenciler,

Üniversitelerin geleneksel işlevleri, öğrencilerin kültür miraslarını tanımalarını, kendi zihinsel ve yaratıcı yetilerini kavramalarını ve bir insan olarak sorumluluklarını bilen kişiler olarak, yani birer birey olarak yetişmelerini sağlamaktır. Bu işlevlerini yerine getirebilmek için üniversitelerin özgür, özerk ve bağımsız olmaları gerekir. Bu ise ancak özgür, bağımsız, özerk akademisyenler ve öğrencilerle mümkün olur. Kaldı ki üniversite bilimsel çalışma yapılan yer, bilim de özgürlük olmakla, ister öğrenci, isterse akademisyen olsun üniversite mensubu olmak, özgür düşünceyi savunan özerk birey haline gelmek demektir.

Bütün bu söylediklerimin ana fikri, kıssadan hissesi şudur; genç insanlar olarak bir gelecek inşa etmeye çalışıyorsunuz. Bunun için önce kendinizi özgür, özerk, bağımsız bir birey olarak inşa edin. Eğer bunu yapmazsanız, yapamazsanız, avukat olursanız avukatlık mesleğine, hakim olursanız hakimlik mesleğine, savcı olursanız savcılık mesleğine, yani yargıya, akademisyen olursanız akademisyenliğe ve üniversiteye ihanet edersiniz. “Mesleğe ihanetle başlar her şey” diyor Sait Faik. Doğru da söylüyor. Mesleğinize ihanet ettiniz mi, sonra ve sırasıyla arkadaşlarınıza, dostlarınıza, düşüncelerinize, inançlarınıza, bilime, ülkenize ihanet edersiniz.

Çağımızın yaşayan en önemli bilgelerinden olan Noam Chomsky, “Umutlarım ve sezgilerim o yöndedir ki, tatmin edici ve yaratıcı çalışma insanın temel ihtiyaçlarından birisidir” diyor ve şöyle devam ediyor: “Bir güçlüğün üstesinden gelmenin, bir işi iyi yapmanın ve belli bir hüner ile ustalık göstermenin hazzı da hem gerçek ve önemli, hem de tam ve anlamlı bir yaşamın vazgeçilmez parçasıdır. Aynı sözler, başkalarının genellikle bizim çapımızı aşan başarılarını anlayıp onlardan yararlanma ve başkalarıyla işbirliği içinde yapıcı çalışmalara girme fırsatları için de geçerlidir.”

O halde avukat da olsanız, hakim veya savcı da olsanız mesleğinizden haz almanız, tam ve anlamlı yaşamanız için işinizi iyi yapın, işinizde hüner ve ustalık gösterin, doyurucu ve yaratıcı bir çalışma içinde olun, başkalarının başarılarını görün ve takdir edin, onlardan yararlanın ve başkalarıyla işbirliği içinde çalışın.

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, saygılar sunarım.

Av.V.Ahsen Coşar
Türkiye Barolar Birliği Başkanı