Anayasa Mahkemesinden HTS Kayıtlarının Tek ve Belirleyici Delil Olarak Kullanılmasıyla İlgili Önemli Karar ve Karara İlişkin TBB Yasa İzleme Merkezi Özeti

14006

ANAYASA MAHKEMESİNİN HTS KAYITLARININ TEK VE BELİRLEYİCİ DELİL OLARAK KULLANILMASIYLA İLGİLİ KARARINA İLİŞKİN öZET

 

-TBB YASA İZLEME MERKEZİ-

 

Başvuru Numarası: 2020/16168)

Karar Tarihi: 8/3/2023

R.G. Tarih ve Sayı: 23/5/2023 – 32199

(TBB YASA İZLEME MERKEZİ öZETİ)

“Ankesörlü/kontörlü sabit hatlar üzerinden aranarak başvurucuyla telekomünikasyon yoluyla ve örgütsel haberleşme amacıyla iletişim kurulduğuna dair teknik analizlere konu edilen HTS kayıtlarının mahkûmiyet kararında tek veya belirleyici delil olarak kullanılması sonucunda açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılmadığı ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai bir durumun bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.”

Anayasa Mahkemesi 2020/16168 numaralı bireysel başvuru kapsamında, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespitine ilişkin kayıtların hukuka aykırı şekilde elde edilmesi ve mahkûmiyet kararında tek veya belirleyici delil olarak bu verilere dayanılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin kararında;

1.         Genel İlkeler Bağlamında;

                        a.         Ceza muhakemesinin maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasına dair temel amacının yapılan araştırma faaliyetlerini sınırsız kılmadığı, maddi gerçeğin hukuka uygun bir şekilde (ceza yargılamasında hukuka uygun yöntemlerle) ortaya çıkarılmasının, ceza adaletinin hakkaniyete uygun olarak gerçekleşmesi için gerekli olduğu,

b.         Kanuni bir temeli olmadan elde edildiği veya elde ediliş yöntemi bakımından hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen ya da derece mahkemelerince hukuka aykırı olduğu tespit edilen delillerin yargılamada tek veya belirleyici delil olarak kullanılmasının hakkaniyete uygun yargılanma hakkı bakımından sorun oluşturabileceğinin dikkate alınması gerektiği,

 

c.         Bu yönüyle Anayasa Mahkemesinin görevinin, belirli delil unsurlarının hukuka uygun şekilde elde edilip edilmediğini tespit etmek değil hukuka aykırı olduğu ilk bakışta anlaşılabilen ya da derece mahkemelerince hukuka aykırı olduğu tespit edilen delillerin yargılamada tek veya belirleyici delil olarak kullanılıp kullanılmadığını ve bu hukuka aykırılığın bir bütün olarak yargılamanın adil olup olmamasına etkisini incelemek olduğu hatırlatılmıştır.

2.      Somut  olay bakımından ise;

         a.         FETö/PDY'nin askerî mahrem yapılanmasına yönelik olarak adli makamlarca somut olaya benzer şekilde yürütülen muhakeme işlemleri ve bu süreçte ankesörlü/kontörlü hatlara ilişkin alınan telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespiti kararı üzerine temin edilen HTS kayıtlarının hukuki niteliğinin Yargıtay’ın birçok kararında değerlendirilmesi sonucunda Yargıtay Ceza Dairesi ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında; söz konusu adli işlemin Cumhuriyet savcısının aynı Kanun'un 160. maddesinde düzenlenen delil toplama yetkisi dâhilinde olduğu, bu işlemin -istisnasız şekilde- kişiler aleyhine sonuç doğurmadığı ve soruşturma konusu suçla ilgisi bulunmayan kişilerin soruşturmanın başında tespit edilerek bu kişiler hakkında başkaca koruma tedbirlerine başvurulmasını önlemeye de elverişli olduğunun kabul edildiği,

         b.         Anılan kararlarda, soruşturma evresinin başında, henüz ortada şüpheli sıfatı taşıyan bir kişinin bulunmadığı hâllerde de Cumhuriyet savcısının işlendiği iddia olunan suçun faillerini tespit etmek amacıyla delil toplamakla görevli olduğunun belirtildiği, bu kararlarda; soruşturma makamlarınca 5721 sayılı Kanun'un 160. maddesinin verdiği yetkiye dayalı olarak yapılan araştırmalar üzerine FETö/PDY mensuplarının örgütsel toplantılara devam etmek için kamuya açık market, büfe vb. yerlerde kurulu bulunan ve ücret karşılığı kullanılan sabit hat veya ankesörlü hatları özel yöntemlerle kullandıklarının tespit edilmesi üzerine aynı Kanun'un 135. maddesinin (6) numaralı fıkrası uyarınca bu hatlara yönelik iletişimin tespiti kararları alınarak HTS kayıtlarının incelenmesinin mümkün olduğunun değerlendirildiği, diğer yandan HTS kayıtlarının incelenmesi üzerine tüm kayıtlarda yer alan ve soruşturma konusu suçla ilgisi bulunmadığı belirlenen kişiler elendikten sonra yapılan analizler doğrultusunda suçun şüphelisi olabilecek kişilere ulaşılmasının da hukuka uygun olduğu sonucuna varıldığı,

         c.         öte yandan adli makamların da kendisine teslim edilen verileri test etme, onların gerçekliği veya güvenilirliğine ilişkin gerekli araştırma, inceleme ve değerlendirme yapma yetkisinin her zaman bulunduğu, savunma tarafının da -adil yargılanma hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri doğrultusunda- başvurucunun söz konusu iletişim yöntemi uyarınca FETö/PDY'nin askerî mahrem yapılanmasına dâhil olduğuna dair verilerin gerçekliğine veya doğruluğuna itiraz etme ve bunların kullanılmasına karşı çıkma imkânına her zaman sahip olduğu,

         d.         Sonuç olarak anayasal düzeni ortadan kaldırmayı amaçlayan bir terör örgütüne yönelik olarak TÜRKİYE genelinde ilgili adli makamlar tarafından başlatılan soruşturmalar sırasında, bu makamların yargı çevresinde de örgütün askerî mahrem yapılanma oluşturduğuna ve bu yapılanmaya mensup askerî personel olabileceğine dair şüphesi üzerine alınan Hâkimlik kararları doğrultusunda örgüt mensuplarının telekomünikasyon yoluyla söz konusu yerlerde kullanmaları olası olan ankesörlü/kontörlü sabit hatlarla kurdukları iletişimin tespitine ilişkin HTS kayıtlarının getirtilmesinde ve bu verilerin kolluk birimleri tarafından analiz edilmesinde hukuka aykırılığın mevcut olduğu yönünde Yargıtay ve derece mahkemelerince yapılmış bir belirlemenin söz konusu olmadığı, aksine Yargıtay birçok kararında ankesörlü/kontörlü sabit hatlara ilişkin HTS kayıtlarının -bir delil olarak- elde ediliş yönteminin hukuka uygun olduğuna dair değerlendirmelerde bulunulduğu, dolayısıyla somut olayda da Başsavcılığın Hâkimlik kararı doğrultusunda, ankesörlü/kontörlü sabit hatlarla yapılan iletişime dair BTK'dan HTS kayıtlarının getirtilmesi ve bu kayıtlar üzerinde şüpheli olabilecek kişilerin tespiti amacıyla kolluk birimlerince teknik analiz yapılmasının bariz takdir hatası veya açık bir keyfîlik içeren bir uygulama olarak değerlendirilemeyeceği,

         e.         Somut olayda mahkûmiyet gerekçesinde, başvurucu hakkında tanık H.S.nin suçlayıcı beyanının yanı sıra HTS Verileri İnceleme ve Değerlendirme Tutanağı'nda yer verilen tespitlere ve bu tespitlerin Başsavcılık tarafından yürütülen soruşturma sırasında söz konusu hatlarla aranan diğer askerî personelden bazılarının bu aramaların örgüt hiyerarşisinde kendilerinden sorumlu ve üst konumda bulunan örgüt mensuplarınca ve örgütsel iletişimi sağlamak amacıyla yapıldığına dair beyanlarıyla uyumlu olmasına dayanıldığı,

         f.          Kararda başvurucunun kullandığı GSM hattına ilişkin olarak yapılan değerlendirmede, başvurucunun Batman'da askerî personel olarak görevli olduğu sırada aynı ildeki ankesörlü/kontörlü sabit hatlar kullanılarak aynı örgütsel yapılanmaya dâhil olduğu değerlendirilen diğer askerî personelle şifreli yöntemlerle ve ardışık olarak arandığı, tanık H.S.nin ve özellikle HTS kayıtları doğrultusunda haklarında ayrı soruşturma yürütülen diğer askerî personelin beyanları ile başvurucunun GSM hattına yapılan aramaların yöntemi itibarıyla başvurucunun örgütün askerî mahrem yapılanmasında yer aldığının ifade edildiği,

         g.         Buna göre mahkûmiyetin belirleyici delilinin; açık kimlik bilgileri tespit edilememekle birlikte HTS Verileri İnceleme ve Değerlendirme Tutanağı'nda yer verilen tespitler ve haklarında aynı yapılanma içinde yer aldıkları iddiasıyla soruşturma yürütülen diğer kişilerin beyanları doğrultusunda örgütün askerî mahrem yapılanmasında sorumlu imam olduğu değerlendirilen kişi tarafından ankesörlü/kontörlü sabit hatlarla başvurucunun -ikisi şifreleme yöntemi kullanılmak suretiyle- ardışık ve tekil olarak aranarak kendisiyle iletişim kurulması olduğu,

         h.         örgütün Batman'daki askerî mahrem yapılanmasına yönelik başlatılan ve 5271 sayılı Kanun'a göre yürütülen soruşturma işlemleriyle elde edilen verilerin değerlendirilmesi sonucunda aralarında başvurucunun da bulunduğu birçok askerî personelin örgüt içi iletişimde kullanılan tedbir kurallarına uygun şekilde bu hatlardan arandığının tespit edilmesi üzerine anılan yapılanmaya yönelik soruşturmaya şüpheli sıfatıyla dâhil edilen başvurucu hakkında da yakalama ve gözaltı tedbirleri uygulandığı, diğer yandan elde edilen HTS verilerinin başvurucunun kullanımındaki GSM hattına ait HTS verileriyle karşılaştırılarak detaylı bir analiz yapılabilmesi için bu GSM hattının HTS kayıtlarının da tespiti gerekli görülerek bu doğrultuda işlem yapılabilmesi için Hâkimlikten talepte bulunulduğu ve Hâkimlik tarafından başvurucuya ait GSM hattı üzerinden telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin tespitine karar verildiği,

         ı.          Yargıtay’ın da ankesörlü/kontörlü sabit hatlar aracılığıyla iletişim kurulan kişilerin FETö/PDY'nin mahrem yapılanmasına dâhil olup olmadıklarının hukuki bir kesinlik içinde ortaya konulabilmesi için -somut olayın özelliğine göre- yapılması gerekli görülen araştırma ve inceleme işlemlerine ilişkin değerlendirmelerde bulunduğu kararlarında, yapılan aramaların niteliğinin ortaya konulması ve maddi gerçeğin açığa çıkarılması açısından kolluk birimlerince HTS kayıtlarına ilişkin kişiselleştirilmiş ve detaylı raporlar düzenlenmesi gerektiğini vurguladığı,

         i.          Bu bağlamda başvurucunun da soruşturmaya şüpheli sıfatıyla dâhil edildiği aşamada, söz konusu raporun alınabilmesi için başvurucuya ait HTS kayıtlarının da Hâkimlik kararı doğrultusunda temin edilmesinin Başsavcılığın 5271 sayılı Kanun'un 160. maddesinde öngörülen görevleri arasında yer aldığı ve somut olayda bu işlemin aynı Kanun'un 135. maddesinin (6) numaralı fıkrasına uygun olarak gerçekleştirildiği, dolayısıyla uygulanan bu koruma tedbiri doğrultusunda elde edilen verilerin delil olarak kullanılması açısından da Yargıtay ve derece mahkemelerince yapılan tespit ve değerlendirmelerin bariz takdir hatası ve açık bir keyfîlik içermediği,

         j.          Sonuç olarak somut olayda başvurucunun kullanımındaki GSM hattından telekomünikasyon yoluyla kurulan iletişimlerin tespiti kararları doğrultusunda elde edilen HTS verilerinin delil olarak kullanılmasının kanuni bir temele dayanmadan veya hukuka aykırı şekilde elde edildiğine yönelik iddialar açısından bir ihlal bulunmadığının açık olduğu sonucuna varıldığı ve başvurucuya ait GSM hattına ilişkin iletişimin tespiti sonucunda elde edilen veriler yönünden Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edilmediği,

         k.         Başvurucu hakkındaki mahkûmiyet kararı incelendiğinde Mahkemenin başvurucunun Batman'da askerî personel olarak görevli olduğu dönem içinde bu ilde bulunan ankesörlü/kontörlü sabit hatlar üzerinden örgütün kullandığı iletişim yöntemlerine uygun olarak aranmasını örgütle bağlantısını gösteren bir delil olarak değerlendirdiğinin görüldüğü,

         l.          Diğer yandan Mahkemenin, Batman'da aralarında başvurucunun da bulunduğu askerî personel hakkında başlatılan soruşturma sırasında, bu yapılanmanın işleyişine ve söz konusu aramaların örgütsel iletişimi sağlamak amacıyla sorumlu imamlar tarafından yapıldığına dair beyanlarda bulunan şüphelilerin bu yöndeki ifadelerinin de HTS kayıtlarının analizi üzerine ulaşılan sonucu doğruladığını değerlendirdiği, başvurucunun öğrencilik yıllarında da örgüte ait evlerde yapılan örgütsel toplantılara katıldığına dair tanık H.S.nin suçlayıcı beyanlarının da yine bu analizlere uygun olduğu ve başvurucunun önceden olduğu gibi bu aramalar sonucunda meslek hayatı süresince de -aramaların amacına uygun olarak- örgütsel toplantılara katılmaya devam ettiğine dair kabulü desteklediğinin vurgulandığı, FETö/PDY'nin mahrem yapılanması mensuplarınca -örgütsel iletişimde gizliliği sağlama amacıyla- kullanılan bu iletişim ağına başvurucunun dâhil olmasının terör örgütüne üye olma suçu açısından mahkûmiyete dayanak alınmasının, adil yargılanma hakkı kapsamındaki usul güvencelerini tamamen etkisiz hâle getiren ve açıkça keyfî bir uygulama olarak değerlendirilemeyeceği,

         m.        Diğer yandan muhakeme sürecinde elde edilen deliller ve Mahkemenin gerekçesi dikkate alındığında kişilerin sabit hat ve/veya ankesörlü telefonlar üzerinden örgütün hücre tipi yapılanmasına ait haberleşme ağına dâhil olup olmadıklarının belirlenmesi açısından Yargıtay tarafından ilkesel olarak ortaya konulan ve adli makamlarca yapılması gerekli görülen araştırmaların somut olayda da yerine getirildiğinin anlaşıldığı,

         n.         Dolayısıyla FETö/PDY'nin mahrem yapılanmasına mensup sorumlu mahrem imamlar tarafından ankesörlü/kontörlü sabit hatlar üzerinden aranarak başvurucuyla telekomünikasyon yoluyla ve örgütsel haberleşme amacıyla iletişim kurulduğuna dair teknik analizlere konu edilen HTS kayıtlarının mahkûmiyet kararında tek veya belirleyici delil olarak kullanılması sonucunda açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılmadığı ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai bir durumun bulunmadığı,

Belirtilmiştir.

Kararda ankesörlü/kontörlü sabit hatlar üzerinden aranarak başvurucuyla telekomünikasyon yoluyla ve örgütsel haberleşme amacıyla iletişim kurulduğuna dair teknik analizlere konu edilen HTS kayıtlarının mahkûmiyet kararında tek veya belirleyici delil olarak kullanılması sonucunda açık bir keyfîlik nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin temelden sarsılmadığı ve adil yargılanma hakkı kapsamındaki usule ilişkin güvencelerin anlamsız hâle geldiği çok istisnai bir durumun bulunmadığı belirtilerek başvurunun kabul edilemezliğine karar verilmiştir.

Bununla birlikte, bu yapılanmanın işleyişine ve söz konusu aramaların örgütsel iletişimi sağlamak amacıyla sorumlu imamlar tarafından yapıldığına dair beyanlarda bulunan başka şüphelilerin bu yöndeki ifadelerinin de HTS kayıtlarının analizi üzerine ulaşılan sonucu doğruladığına, başvurucunun öğrencilik yıllarında da örgüte ait evlerde yapılan örgütsel toplantılara katıldığına dair tanık H.S.nin suçlayıcı beyanlarının da yine bu analizlere uygun olduğuna ve başvurucunun önceden olduğu gibi bu aramalar sonucunda meslek hayatı süresince de -aramaların amacına uygun olarak- örgütsel toplantılara katılmaya devam ettiğine dair kabulü desteklediğine vurgu yapılması, somut olayda HTS kayıtlarının ve analizlerinin tek veya belirleyici delil olmadığına dair bir kabulü de mümkün kılmaktadır.

 

Anayasa Mahkemesinin 8/3/2023 Tarihli ve 2020/16168 Başvuru Numaralı Kararı