Çevre Davalarında Baroların Dava Ehliyeti Kısıtlanamaz! Anayasal Haklarımızı Savunmaya Devam Edeceğiz
Deprem felaketiyle sarsılan Hatay’da, halkın yaşam alanları ve doğal varlıkları büyük bir yıkıma uğramışken, hukukun üstünlüğünü korumak adına açılan davalarda verilen ehliyet ret kararları hem halkın hak arama özgürlüğünü hem de adalete erişim imkanlarını ortadan kaldırmaktadır.
Anayasa'nın 17. maddesi herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını teminat altına alırken, 56. maddesi sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkını güvence altına alır ve devletin çevreyi koruma yükümlülüğünü açıkça belirtir. Ayrıca, Anayasa’nın 63. maddesi tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunmasını devlete bir görev olarak yüklemekte ve bu sorumluluğun yerine getirilmesi için gerekli her türlü tedbirin alınmasını öngörmektedir. Buna rağmen, Hatay Valiliği tarafından alınan 192 sayılı kararla, ÇED raporu zorunluluğu kaldırılmış ve sadece yedi ayda 54 maden ocağına izin verilmiştir. Bu uygulamalarla yürütülen süreç, Hatay’ın ekolojik ve kültürel varlıklarını ciddi biçimde tehdit etmektedir.
Binlerce yıllık geçmişe sahip Harbiye Şelalesi; Apollon ve Dafni mitolojisi ile anılan, sadece doğal güzelliğiyle değil, aynı zamanda tarihî ve kültürel önemi ile Hatay’ın sembollerinden biridir. Bu doğal ve kültürel miras, kontrolsüz maden faaliyetleri nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bırakılmıştır. ÇED süreci dahi yürütülmeden Hatay da başlayan madencilik faaliyetleri nedeni ile orman köylülerinin göçe zorlanması, yangın gibi doğal afetlerde ormanların korunmasını sağlayan insan gücünün de ortadan kalkmasına yol açacaktır. Sınır köylerindeki nüfusun azalması ise demografik yapının bozulmasına ve güvenlik zafiyetlerine neden olacak riskleri beraberinde getirmektedir.
ÇED raporu alınmadan maden işletme izinleri verilmesi hukuka aykırıdır. Bu sürecin yargıya taşınması ise Hatay Barosu’nun kamu yararını koruma görevinin bir sonucudur. Ancak, bu davalarda baronun dava ehliyetinin reddedilmesi, Anayasa ile güvence altına alınmış olan temel hakların açık bir ihlalidir.
Hatay gibi bir şehirde bu kadar yıkım yaşanırken, halkın haklarını kim savunacaktır? Avukatlık Kanunu’nun 76. ve 95. maddeleri uyarınca barolar hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak ve korumakla yükümlüdür. Bu görev, Anayasa'nın 17, 56 ve 63. maddeleri ile güvence altına alınmış olan yaşam hakkı, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı ve kültürel varlıkların korunması yükümlülüğünü de içerir.
Tüm bu felaket senaryoları gerçekleşirken, bir baro tarafından Anayasa'nın devlete yüklediği görevleri getirmesi için açılan davaların ehliyet yönünden reddedilmesi hukukun üstünlüğü ilkesini açıkça çiğnemektir. Bu koşullarda hak arama özgürlüğünün kullanılmasının imkânsız hale geleceği çok açık bir gerçektir. Hatay’da baronun dava ehliyetinin reddedilmesi kararı, toplumun temel haklarını ve adalete erişim imkanlarını kısıtlayan bir hak ihlalidir.
Verilen ehliyet ret kararı, Danıştay’ın çeşitli kararlarında defalarca vurguladığı üzere, baroların dava açma yetkisini ihlal etmektedir. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 07.04.2005 tarih ve E:2003/417, K:2005/234 sayılı kararında belirtildiği gibi, barolar, kamu yararını ilgilendiren çevre ve insan hakları ihlallerine karşı dava açma ehliyetine sahiptir. Danıştay’ın 23.12.2020 tarih ve E:2020/1033, K:2020/3395 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, baroların bu tür davalarda kamu yararını gözeterek dava açma yetkisinin sınırlandırılamayacağı ifade edilmiştir.
Barolar, halkın haklarını savunmak adına dava açma ehliyetine sahiptir ve bu yetki sınırlandırılamaz.
Türkiye Barolar Birliği Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu olarak, Hatay’daki gelişmeleri yakından takip ettiğimizi ve Hatay’da yaşayan meslektaşlarımız ile birlikte bölgenin yeniden inşa sürecinde doğal çevrenin ve kültürel varlıkların korunması için her türlü hukuki desteği vereceğimizi kamuoyuna saygıyla duyururuz.
Türkiye Barolar Birliği
Çevre ve Kent Hukuku Komisyonu
