İstanbul Barosu Olağanüstü Genel Kurulu

7348

İstanbul Barosu’nun Değerli Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri,
Değerli Baro Başkanları,
Türkiye Barolar Birliği’nin Değerli Yönetim Kurulu Üyeleri,
Türkiye Barolar Birliği Disiplin ve Denetleme Kurulları’nın Değerli Başkan ve Üyeleri,
Yurt Dışından Gelen Baroların ve Hukuk Kuruluşlarının Değerli Başkan ve Temsilcileri,
Değerli Üstatlarım,
Basınımızı Değerli Temsilcileri,
Sevgili Meslektaşlarım,
Değerli Konuklar,

Sizi Türkiye Barolar Birliği adına, Yönetim Kurulu üyesi arkadaşlarım adına, kendi adıma sevgi ve saygı ile selamlıyorum.

Okuyanlar bilirler,Kazancakis’in ‘Günaha Son Çağrı’ isimli kitabının kahramanı Maria, susmakta olan Hazreti İsa’ya; ‘Susmasana, hadi konuşsana’ der. Hazreti İsa’nin cevabı olağanüstü güzel, bir o kadar da anlamlıdır; ‘Sessizlik iyidir. Her şeyi söyler.

Değerli Meslektaşlarım,

Hani bazı meslektaşlarımız ‘savunma susturulamaz’ diyorlar ya ben de ironi yapmak için konuşmama böyle bir giriş yaptım. Evet! ‘Sessizlik iyidir. Her şeyi söyler.’ Yaşamın pek çok alanında sessizlik gerçekten iyidir, çok konuşanlara, gereksiz konuşanlara, boş konuşanlara verilecek en anlamlı, en ağır yanıttır.

Peki! Görülmekte olan bir davada savunma susar veya susturulur ise bu da iyimidir? Yargıçlar ve savcılar elbette bundan çok hoşnut olurlar. Avukatlar, barolar konuşmazlarsa dünyanın hemen her tarafında avukatlarla, barolarla sorunu olan siyasal iktidarlar bundan mutlu olurlar. Avukatlar duruşma salonlarından çıkarılmazlar, avukatların da, baro yönetimlerinin de başları derde girmez.

Avukatlar susarlar ya da susturulurlar ise ne olur? Avukatlar görevlerini yapmamış olurlar. Sadece avukatlar değil, adaletin gerçekleşmesinden avukatlarla birlikte sorumlu bulunan, asli görevi yargılamanın ve yargılanmanın adil biçimde yapılmasını sağlamak olan yargıçlar, devleti ve kamuyu temsil eden savcılar da görevlerini yapmamış olurlar. Avukatı, haklarını korumak için vekil olarak atayan vekil edenler, yani yurttaşlar bundan zarar görürler.

Sevgili Meslektaşlarım,

Sadece kanunda öyle yazılı olduğu için değil, gerçekten öyle olduğu için; tarih bunun böyle olduğunu yazımladığı için; demokratik hukuk devletlerinde öyle kabul edildiği ve uygulandığı için; temel bir insan hakkı olduğu için; bir gün herkese gerekli olacağı için; insana dair olan her şey gibi kutsal olduğu için savunma yargının asli unsurudur, kurucu unsurudur. O nedenle yargılama faaliyetinin merkezine savunmayı, avukatı koymadığınızda, yapılan işin adı yargılama olmaz, savunma hakkına imkan ve değer verilmeden, saygı ve özen gösterilmeden yapılan yargılama demokratik olmaz, adil hiç olmaz. O zaman adaleti şairin dediği gibi kovboy filmlerinde görürsünüz, o zaman adalet mülkün yani devletin temeli de olmaz.

Sevgili Meslektaşlarım,

Avukatın asıl görevi, mesleğinin en önemli işlevi yargıyı, yargılama görevi yapanı, yargılamayı etkilemek suretiyle adil yargılanmanın ve adaletin gerçekleşmesini sağlamaktır. O nedenle mesleğini hukukun çizdiği sınırlar içerisinde yapan bir avukat yönünden yargı görevini yapanı etkileme suçu işlenemez bir suçtur.

Diğer taraftan Avukatlık Kanunu’nun 97/6. maddesi hükmüne göre ‘meslek onuru ve bağımsızlığı ile ilgili işlerde kanunlar ve meslek kurallarının gereğini her türlü organlara karşı savunmak ve bu konuda doğrudan doğruya veya dolaysıyla kendisini göreve zorlayan hususları yapmak’ baro başkanının görevidir.

İstanbul Barosu Sayın Başkanı’nın ve değerli Yönetim Kurulu Üyeleri’nin haklarında açılan ceza davasına konu eylemleri, içeriğine değindiğim bu madde kapsamındadır ve bunu yapmak kanunla kendilerine verilmiş bir görevdir. Esas suç olan Avukatlık Kanunu’nun kendilerine verdiği bu görevi yapmamaktır.

Hukukun, insan haklarının kasti veya gayri ihtiyari ihlallerine tanıklık etmek ve bu ihlallere cesaretle karşı koymak biz avukatların ve baroların ön önde gelen görevidir. Savunma hakkı, adil yargılanma hakkı temel bir insan hakkı olmakla, bu hakların ihlal edildiği her alanda, avukatların, baroların buna tanıklık etmeleri, bu ihlallere karşı tavır almaları hem mesleklerinin, görevlerinin, hem de başta Avukatlık Kanunu olmak üzere diğer kanunların ve Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin gereğidir.

İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin haklarında açılan ceza davasına konu eylemlerinin de bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir, ki biz öyle değerlendiriyoruz.

Değerli Meslektaşlarım,

Yargıya karşı saygının, yargıçların yapılan eleştirilerden, adil yargılanmayı etkilemek olarak nitelenen kimi eylem ve söylemlerden korunmasıyla sağlanacağını düşünmek ciddi bir yanılgıdır. Zira mahkeme kürsüsünün haysiyetini koruma adına veya başkaca bir nedenle dayatılan suskunluk, avukatların görevini yapmalarının engellenmesi, avukatların duruşma salonlarından yaka paça dışarıya atılmaları, yargıya olan saygıyı ve güveni artırmaktan daha çok, ona yönelik düşmanlığı, kuşkuyu ve itaatsizliği besler.

Diğer taraftan yargılama faaliyeti de dahil kamu işleri hakkında her türlü tartışma özgür olmalıdır, herkese açık olmalıdır. Bu türden tartışmalar ve söylemler, hiddetli, iğneleyici ve bazen de hükümet, yargı ve diğer kamu görevlilerine hoş gelmeyecek derecede keskin olabilir. Öyle de olsa bunları olağan saymak, yararlı görmek, eleştiri olarak kabul etmek, zararlı ve suç görmemek gerekir.

Yine bir konunun tartışılmasının sürmekte olan bir davayı etkileyebileceği gerekçesiyle ve yasal düzenleme yapmak suretiyle engellenmesi, toplumdaki kimi sürekli rahatsızlıkların hiçbir zaman tartışılmaması ya da en azından o konunun kamuoyunda tartışılmasına en fazla ihtiyaç duyulduğu zamanda tartışılmaması anlamına gelir. Bunun böyle olmasında kamusal hiçbir bir yarar yoktur, aksine zarar vardır. O nedenle yargıya yönelik eylem ve ifadeleri, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmek ve suç saymamak gerekir.

Sevgili Meslektaşlarım,

Ozanını tutuklayan toplum kendisini de tutuklar, bir büyük hapishanedir artık orası, devlet adamı da tutukludur orada bir bakıma, Muş ovasında ot biçen bir köylü de’ diyor şair. Avukatını, barosunu susturan, avukatını duruşma salonundan çıkartan, tartaklayan, tutuklayan; gazetecisini, aydınını susturan, tutuklayan toplum kendisini de susturur, kendisini de tutuklar.

Böyle bir toplum da sadece avukatlar, gazeteciler, aydınlar değil, devlet adamları da, siyasetçiler de, hakim ve savcılar da yurttaşlar da tutukludur. Bir büyük hapishanedir artık orası.

Bilmem anlatabildim mi?

Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder saygılar sunarım.