İZMİR/GAZİEMİR’DE YAŞANAN NÜKLEER ATIK SKANDALINA DAİR ANAYASA MAHKEMESİ KARARI; RUSYA’YA NÜKLEER SANTRAL YAPTIRMAYA KARARLI MISINIZ?
Anayasa Mahkemesi 2.Bölüm’ün 26 Şubat 2020 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 28 Ocak 2020 tarihli kararıyla; İzmir, Gaziemir’de bulunan bir kurşun fabrikasının bahçesine gömülen nükleer/tehlikeli atıkların bertaraf edilmemesi nedeniyle fabrika sahibi olan şirkete kesilen 5 milyon liralık idari para cezasına karşı yapılan bireysel başvuru, oybirliğiyle reddedildi.
Oldukça uzun bir geçmişi olan ve son günlerde yaşadığımız olaylarla “güvenilir ülke” kategorisinde olmadığını ortaya koyan Rusya’ya yaptırmaya niyetlendiğimiz nükleer santralin potansiyel risklerini ciddi bir şekilde ortaya koyan bu süreci anımsamakta yarar var.
Kurşun Fabrikasına Nükleer Atık Gömme Faaliyetinin Cezasız Bırakılması
Gaziemir’de bulunan kurşun fabrikası tarafından, kendi arazisine atık gömüldüğü ihbarı üzerine 2007 yılında yapılan denetimlerle, tehlikeli atıkların fabrika bahçesine gömüldüğü tespit edilerek şirkete 321 bin lira idari para cezası kesilirken, “çevreyi kasten kirletme” suçlamasıyla idare tarafından yapılan suç duyurusu üzerine de şirket yetkilisi hakkında 2008 yılında kamu davası açılmıştır.
Şirket tarafından, idari para cezasının iptali için idare mahkemesinde açılan dava İzmir 2.İdare Mahkemesince; yapılan kazılarda atıklara rastlandığı ve bu atıkların tehlikeli atık niteliğinde olduğunun tespit edildiği gerekçesiyle reddedilmiştir. Yanı sıra, İzmir 3.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından şirket yetkilisine “çevrenin kasten kirletilmesi” nedeniyle önce hapis cezası verilmişse de, karar Yargıtay tarafından bozulur.
Bozma kararı sonrasında, İzmir 3.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 01.07.2015 tarihli karar ile mahkumiyete yeter, kesin, net ve inandırıcı delil olmadığı için beraat kararı verilir. Ve ne yazık ki, 2008 yılında başlayan ceza yargılaması, Yargıtay’ın 02.05.2017 tarihli kararı ile zamanaşımı nedeniyle düşürülür. Yani, İzmir’de, bir şirketin arazisine gömdüğü ve bugün bile olumsuz etkilerini sürdüren nükleer/tehlikeli atıklar için cezai açıdan kimsenin sorumluluğu “bulunamaz”.
Süreci daha da hazin hale getiren ise, 2007 yılında tespit edilen nükleer/tehlikeli atıklarla ilgili olarak 2013 yılında bir kez daha analiz/inceleme yapılması ve bilirkişi raporu ile işletme arazisindeki tehlikeli atıkların bertarafının sağlanmadığı ve çevredeki su kuyularının yüksek oranda ağır metaller içerdiğinin ortaya konulmasıdır. İlk tespitin üzerinden altı yıl geçmiş olmasına karşın, neredeyse hiçbir işlem yapılmamıştır.
Şirkete Nükleer Atıkları Bertaraf Etmemekten Verilen Para Cezasına AYM'den Onay
2013 yılında yapılan tespit üzerine şirkete, bu kez en üst sınırdan, 5.079.900,00 TL idari para cezası uygulanır. Şirket idare mahkemesinde dava açsa da, Mahkeme; para cezasının “atıkların bertaraf edilmemesi nedeniyle verildiği ve durumun sabit olması” karşısında, davayı reddeder. Şirketin temyiz ve karar düzeltme başvurularının da Danıştay 14.Dairesi tarafından reddi sonrasında bu kez Anayasa Mahkemesine, mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla bireysel başvuru yapılır.
Başvuruyu değerlendiren Anayasa Mahkemesi; çevreyi koruma amacıyla yapılan bir yasal düzenlemeye dayalı olarak verilen idari para cezasında kamu yararına aykırılık bulunmadığı, tehlikeli atıkların bertaraf edilmesinin çevrenin korunması ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı açısından büyük önem arz ettiği, devletin idari para cezalarının düzenlenmesi ve uygulanmasında geniş bir takdir yetkisinin olduğu, somut olayda kamu makamlarının özensiz bir tutum ve davranışının söz konusu olmadığı, tespitlerini yaparak, bireysel başvuruyu reddetmiştir.
Anayasa Mahkemesi’nin çevrenin korunması süreçlerinde idarenin yaptırım yetkilerini onaylayan ve destekleyen bu kararı ile ortaya çıkan bir dizi sonucu değerlendirmemiz gerekmektedir. Başvuru yapan şirket, atıkların bertarafından tek sorumlunun kendisi olmadığını, bu atıkları bertaraf etmenin hukuken ve fiilen mümkün olmadığını ileri sürmüştür ki, bu itiraz kayda geçmelidir.
Nükleer Santrallerin çözümsüz Atık Sorunu ve Rusya Meselesi
Nükleer santraller ile ilgili en önemli mesele ortaya çıkan nükleer atıkların bertarafıdır. Nükleer atıkları güvenli bir şekilde bertaraf bugün için mümkün değildir. Binlerce yıl boyunca radyasyon yaymaya devam eden nükleer atıklarla ilgili çalışmalar devam etmektedir.
Gaziemir olayında daha da düşündürücü olan ise, bu konuda mevzuat bile olmayan bir dönemde ülkemizde nükleer atık bulunması gerçeğidir. Başvurucu şirketin, bertaraf ile ilgili anılan dönemde düzenleme olmadığı itirazı idarenin nükleer atıklarla ilgili hazırlıksızlığını ve hizmet kusurunu ortaya koymuştur.
Tam da bu noktada, Mersin, Akkuyu’da, “güvenilir ülke” kategorisinde görmemizin mümkün olmadığı Rusya’ya nükleer santral kurdurulmak istenmesini nasıl yorumlamak gerekir? çok stratejik noktadaki bir alanın, niyet ve davranışlarının ne anlama geldiğini ciddiyetle idrak ettiğimiz bu günlerde Rusya’ya terk edilmesi, ileride ne gibi büyük sıkıntılar yaşayabileceğimiz konusunda bize bir öngörü vermiyor mu? Kendi ülkesinde, kendi yurttaşlarının can ve mal güvenliği konusunda gerekli hassasiyeti göstermekten uzak, totaliter bir yönetimin, bizim ülkemizde, bizim topraklarımıza, suyumuza ve insanımıza zarar vermeyeceğinin garantisi ne olacaktır?
Daha da ötesinde; ülkemiz siber güvenliği açısından kritik altyapı konumunda olması kaçınılmaz olan nükleer bir faaliyetin icrasında, siber saldırılarla başta ABD’deki seçimlere müdahale olmak üzere pek çok sürece müdahale etmek gibi bir pratiği olan, dijital dünyayı bir savaş alanı olarak görüp tanımlayan Rusya’nın ortak seçilmesi, akıllıca mıdır?
Bu soruları sormamız, cevaplarını da kararlılıkla aramamız gereken bir zamandayız.
TÜRKİYE Barolar Birliği çevre ve Kent Hukuku Komisyonu