KADINLAR HEDEFTE: YOKSULLUK NAFAKASINA YÖNELİK SALDIRILAR KAZANILMIŞ HAKLARI TEHDİT EDİYOR

16 kişi bu haberi görüntüledi.

KADINLAR HEDEFTE: YOKSULLUK NAFAKASINA YÖNELİK SALDIRILAR
KAZANILMIŞ HAKLARI TEHDİT EDİYOR

Yoksulluk nafakası, kadınların boşanma sonrasında yaşamlarını sürdürebilmeleri için hukuk sisteminin sunduğu temel güvencelerden biridir. Ancak kamuoyunda “süresiz nafaka” olarak hedef hâline getirilen bu düzenleme, şimdi bir adım daha ileri taşınarak, Anayasa Mahkemesine yapılan iptal başvurusuyla kadınların yaşam haklarına ve sosyal güvencelerine doğrudan bir saldırı hâline getirilmiştir.


HÜKMÜN AMACI EŞİTSİZLİĞİ GİDERMEKTİR!


Yoksulluk nafakası, kadınların evlilik süresince üstlendikleri karşılıksız emek ile boşanma sonrasında maruz kaldıkları ekonomik dezavantajların hukuki düzlemde telafi edilmesini amaçlayan bir güvencedir. Evlilik süresince özellikle ev içi emeği, çocuk ve yaşlı bakımı gibi görünmeyen ama sürdürülebilir aile yaşamı açısından kritik olan yükümlülükleri üstlenen pek çok kadın, bu görev paylaşımı nedeniyle eğitim ve istihdam olanaklarından uzak kalmakta; boşanma sonrasında ise kendi geçimini sağlama noktasında ciddi yapısal engellerle karşılaşmaktadır. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği bağlamında, kadınların kayıt dışı veya güvencesiz alanlarda çalışmaya mecbur kalması, mesleki birikimlerini güncelleyememeleri ve bakım sorumluluğunu tek başına üstlenmeleri, boşanma sonrasında gelir güvencesine erişimlerini büyük ölçüde kısıtlamaktadır. Bu nedenle yoksulluk nafakası, bireysel bir destek olmanın ötesinde toplumsal eşitsizlikleri hafifletmeye yönelik bir sosyal telafi mekanizmasıdır.


“YOKSULLUK NAFAKASI”NA OTOMATİK OLARAK HÜKMEDİLMEMEKTEDİR!


Bu koşullar altında, nafakanın süresiz olarak öngörülmesi, bir ayrıcalık değil, sosyal adaleti sağlama çabasıdır. Üstelik uygulamada mahkemeler, nafakanın süresini, miktarını ve koşullarını somut olayın özelliklerine göre takdir etmektedir. Bu bakımdan her olayda (i) evlilik süresince taraflar arasındaki yükümlülük paylaşımı, (ii) evliliğin süresi, (iii) evlilik sırasında oluşan yaşam standardı, (iv) tarafların yaşı ve sağlık durumu, (v) gelir düzeyleri ve malvarlıklarının niteliği, (vi) çocuk sahibi olup olmadıkları ve çocuklara ilişkin bakım koşulları, (vii) mesleki yeterlilikleri, kariyer durumları ve iş gücü piyasasındaki konumları ile (viii) devlet kurumlarınca sağlanabilecek olası sosyal yardımlar gibi çok sayıda faktör hesaba katılabilmektedir.


Dolayısıyla “süresiz nafaka” uygulaması, kamuoyunda yaratılan algının aksine, otomatik ve değiştirilemez bir uygulama değildir.


YOKSULLUK NAFAKASI ANAYASA’NIN BİR GEREĞİDİR


Yoksulluk nafakasının Anayasa’ya aykırı olması şöyle dursun, bu kurum bizzat Anayasa’nın gereğidir.
Anayasa’nın 41’nci maddesine göre “aile, eşler arasında eşitliğe dayanır.” Eşitlik, dezavantajlı olanın özel olarak korunmasını gerektirir. Bu bakımdan toplumda geri planda kalmış ya da yeterince temsil edilmeyen grupların, haklardan ve imkânlardan diğerleriyle benzer şekilde yararlanabilmesi için belirli süreyle ek destekleyici tedbirler alınması gerekir.


“Geçici özel önlem” denilen bu tedbirler, eşitlik ilkesine içkindir. Nitekim Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (md. 4) kadın-erkek eşitliğini fiilen sağlamak amacıyla alacakları geçici özel önlemlerin bir ayrımcılık biçimi olarak değerlendirmeyeceğini öngörmüştür. Buna koşut olarak Anayasa’nın 10’uncu maddesi de devletin kadın-erkek eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlü olduğunu söylemekte ve “bu maksatla alınacak tedbirlerin eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamayacağı”nı özel olarak vurgulamaktadır.


Benzer şekilde Anayasa’nın 50’nci maddesi “kadınların çalışma şartları bakımından özel olarak korunacakları”nı ifade etmekte bu bakımdan evlilik sonrası iş piyasasında dezavantaja düşecek kadınlar konusunda devlete ek yükümlülükler getirmektedir.


Anayasa’ya (md. 2 ve 5) göre, insan haklarına saygılı bir sosyal devlet, “kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak ve insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmakla yükümlü devlettir.”


Bu bakımdan toplumsal eşitsizliğe duyarlı hareket etmekle yükümlü devlet kadının “yoksulluk nafakası” güvencesine etkili biçimde korumakla mükelleftir.
Türkiye’de kadınlar daha çok nafaka aldığı için değil; daha çok şiddete, güvencesizliğe ve eşitsizliğe maruz kaldıkları için yoksullaşmaktadır.
Yoksulluk nafakasını sınırlandırmak ya da süresini otomatik olarak sona erdirmek, kadını boşanmaktan caydırmak; yani onu şiddet, eşitsizlik ve bağımlılık sarmalına mahkûm etmek demektir.

AYM 2012 İÇTİHADINDAN SAPMAMALIDIR!


Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKOM) olarak; yoksulluk nafakasına ilişkin düzenlemenin iptaline yönelik bu başvuruyu, kadınların kazanılmış haklarına yönelik açık bir saldırı olarak değerlendiriyoruz.


Anayasa Mahkemesini, tıpkı 2012 yılındaki kararında (E. 2011/136, K. 2012/72, T. 17/05/2012) olduğu gibi, kadınların yaşadığı gerçeklikleri ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gözeterek, kadınların lehine ve Anayasa’ya uygun bir karar vermeye çağırıyoruz.


Kadınların hakları, toplumun eşitlik ve adalet ilkesine olan bağlılığının aynasıdır. Bu aynayı karartmaya kimsenin hakkı yoktur.

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ
KADIN HUKUKU KOMİSYONU (TÜBAKKOM)


Haber ile ilgili Görseller

Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle