OHAL DÖNEMİ YETKİLERİNİN "OLAĞANÜSTÜ HALİN GEREKLERİ İLE SINIRLI OLARAK KULLANILMASI" KONUSUNDA ÖZEN GÖSTERİLMESİ GEREĞİNİ VURGULARIZ

1721

6 Şubat 2023 tarihinde Kahramanmaraş iline bağlı Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde, Kahramanmaraş, Adana, Adıyaman, Diyarbakır, Gaziantep, Hatay, Kilis, Malatya, Osmaniye ve Şanlıurfa illerinde birbiri ardına iki büyük deprem meydana gelmiştir. Binalar, hastaneler çökmüş, binlerce yurttaşımız ölmüş ve yaralanmıştır.

TÜRKİYE’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini göz ardı eden iktidar ve yerel yönetimler, bu doğal afetten sonra da gerekli müdahaleyi yapmakta ve tedbirleri almakta yeterlilik gösterememişlerdir.

Diğer taraftan, Cumhurbaşkanı Anayasa’nın 119. maddesine dayanarak 8/2/2023 tarihinde depremde en şiddetli şekilde etkilenmiş bulunan 10 ilde üç ay süreyle olağanüstü hâl ilan etmiştir. Bu karar, TBMM Genel Kurulu tarafından 9/2/2023 tarihinde onaylanmıştır.

Anayasa değişikliğinden sonra OHAL ilanı ve Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkarma yetkisi tek başına Cumhurbaşkanına aittir. Bu Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri kanun gücündedir.

Doğal afet nedeniyle OHAL ilan edilebilir. OHAL, demokratik ülkelerde hukuka aykırı işlem ve uygulamalar yapılacağı anlamına gelmez. Ancak geçmiş OHAL döneminde amaca uygun olmayan KHK’ler, temel insan hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılmasında araç olarak kullanılmıştır.

15 Temmuz 2016 darbe girişiminin ardından o gün yürürlükte olan Anayasa kurallarına göre ilan edildiği düşünülen ve iki yıl yürürlükte kalmış olan olağanüstü hâl uygulamaları hukuk sistemimizde kapanması çok güç tahribatlara neden olmuştur. Anayasanın 2017 değişikliklerinden önce de var olan açık kuralına göre, olağanüstü hâl dönemlerinde yürütme organına tanınan yetkiler ancak “olağanüstü halin gerekli kıldığı konulara” ilişkin olarak kullanılabilir. Olağanüstü halin gerekli kıldığı konuların asli sınırını ise, olağanüstü hale neden olan olaylar ya da nedenler belirlemektedir. Diğer taraftan, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri ile süreklilik gösteren kanunlarda değişiklik yapılması da doğal olarak bu sınırın aşılmasına neden olmaktadır. Yine 2016-2018 döneminde çıkarılan olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnameleri ile pek çok kanunda değişiklik yapılmıştır ve bu kanunlar olağanüstü hâl sona erdikten sonra da yürürlükte kalmaya devam etmektedirler. Benzer biçimde, 8 Şubat günü ilan edilmiş bölgesel olağanüstü hâl gibi durumlarda, olağanüstü hâl kanun hükmünde kararnamelerinin coğrafi olarak sınırı aşmayan hükümlerden ibaret olması gerektiği de açıktır. Anayasa’da öngörülen “olağanüstü halin gerekli kıldığı konu” ifadesinden doğal olarak türeyen bu sınırlara Anayasa Mahkemesi 1991 yılında vermiş olduğu iki kararında değinmişti. Ne yazık ki, konuya ilişkin geçmiş emsal içtihadından ayrılan Anayasa Mahkemesi 2016 yılında bu isabetli içtihadını geçersiz kılarak olağanüstü hâl kararnamelerini denetlemeyi reddetmiştir. 2017 yılında 6771 sayılı yasa ile değişik Anayasa’da olağanüstü hâl kararnameleri kaldırılmış, bu kez olağanüstü hâl dönemlerinde çıkarılabilen “kanun gücünde olağanüstü hâl Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine” yer verilmiştir. Bu yakın tarihli tecrübenin bir daha yaşanmasından duyulan endişe nedeniyle, olağanüstü hâl dönemi yetkilerinin “olağanüstü halin gerekleri ile sınırlı olarak kullanılması” konusunda özen gösterilmesi gereğine vurgu yapmak isteriz. Ayrıca, Anayasa Mahkemesi’nin “konu, yer ve zaman” yönünden olağanüstü hâl sınırını aşan işlemlere karşı Anayasal görevini yerine getireceğine ve söz konusu işlemlerin Anayasa’ya uygunluğunu denetleyeceğine olan inancımızı da paylaşmak isteriz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

TBB İnsan Hakları Merkezi Yürütme Kurulu