Pınar Gültekin İçin Adalet! Erkek Şiddetine ve Cezasızlığa Karşı Mücadeleye Devam Ediyoruz!
Muğla’da 2020 yılında üniversite öğrencisi Pınar Gültekin’i katleden Cemal Metin Avcı hakkında yürütülen yargılamada gelinen aşama yargı sistemindeki cinsiyete dayalı ayrımcı anlayışı ortaya sermiştir. Muğla 3. Ağır Ceza Mahkemesi sanık hakkında yalnızca tasarlayarak öldürmeden hüküm kurup haksız tahrik indirimiyle 23 yıl hapis cezası vermiştir. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 4. Ceza Dairesi bu hatalı kararı kaldırarak TCK’nın 82/1-a-b maddesi uyarınca tasarlayarak ve canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürmeden hüküm kurup ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermiştir. Söz konusu istinaf kararı Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından usul, yasa ve tüm içtihat hiçe sayılarak bozulmuş ve cezasızlık algısını pekiştirecek bir karara imza atılmıştır.
Yargıtay’ın ilgili dairesi sanığın “diri diri yakarak öldürüp üzerine beton dökme” biçimindeki eylemleri canavarca hisle işlemediğine, suçu tasarlamadığına ve yalnızca eziyet çektirerek öldürmenin söz konusu olduğuna hükmetmiştir. Yapılan hatalı değerlendirmeler bununla da sınırlı kalmamış ve Cemal Metin Avcı’nın şantaj iddiası doğrultusunda haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiğine hükmedilmiştir.
Yargı sisteminin cinsiyete dayalı önyargılı ve ayrımcı tutumuna güvenerek bütün savunmasını kadını suçlamak üzerine kuran, duruşmalarda “İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmek iyi oldu” diyen sanığın beyanları kabul görmüş ve güveni boşa çıkmamıştır. Canavarca hisle öldürmenin söz konusu olduğu bir dosyada haksız tahrik indirimi uygulanması hukuken mümkün dahi değilken farklı yorumla uygulama ısrarı sergilenmiştir. Bahse konu karar hukukun etkili şekilde uygulanmaması yöntemiyle cezasızlık algısını derinleştirmiş, tüm kadınların yargı sistemine güvenini sarsmıştır.
İstanbul Sözleşmesi’nden hukuka aykırı biçimde çekilme kararı, devletin kadına yönelik şiddeti bir toplumsal eşitsizlik meselesi olarak görmediğini, bu kapsamda şiddetin önlenmesi bakımından pozitif yükümlülüklerini terk ettiğini ve şiddete karşı etkili mekanizmalar oluşturmak yerine sorunu yalnızca adli süreçlere indirgediğini göstermektedir. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesiyle yaratılan hukuksuz ortam, duruşma salonlarında dahi gözlemlenen ve yüksek yargı kararlarına kadar yansıyan bir cezasızlık algısına neden olmuştur.
Kadınların yaşam hakkı, patriyarkadan aldıkları gücü kullanan erkekler tarafından gasp edilmekte, Mahkemeler ise mevcut yasal normları cinsiyete dayalı olarak ayrımcı bir şekilde uygulamakta; haksız tahrik ve iyi hal indirimleri, failleri koruyan birer ceza kalkanı haline getirilmektedir. Bu durum kadın cinayetlerinde suçun niteliğini fail lehine değiştirmekte ve şiddeti teşvik etmektedir.
Pınar Gültekin’in diri diri yakılarak katledildiği gerçeği Adli Tıp Kurumu raporuyla sabit olmasına rağmen, bu fiilin “tasarlanmadığı ve canavarca hisle işlenmediği” şeklindeki değerlendirme, cinsiyete dayalı ayrımcı uygulamanın açık bir göstergesidir. Kadın cinayetleri karşısında toplumun her kesiminden güçlü bir sesin yükselmesi ve caydırıcı bir ceza adalet sisteminin tesis edilmesi elzemdir. Cezasızlık algısı, kadınlara başvuru mekanizmalarının sonuç getirmediğini gösterirken failleri ise cesaretlendirmektedir.
Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu olarak Pınar Gültekin için adalet sağlanana kadar bu davanın takipçisi olacağımızı, hukuka aykırı kararların genel uygulama haline gelmesine izin vermeyeceğimizi, yasaların eksiksiz uygulanması ve erkek şiddetinin sona erdirilmesi için dayanışma içinde mücadele edeceğimizi bir kez daha vurguluyoruz.
Türkiye Barolar Birliği Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM)
