SİYASİ KARARLARLA YAPAY TARİH OLUŞTURMA GİRİŞİMLERİ KABUL EDİLEMEZ

4203

Bugün 24 Nisan 2015; 1915 olaylarının 100. yıldönümü!

Önce Papa Francesco’nun “ 20. yüzyılın ilk soykırımının Ermenilere yapıldığı” iddiası; hemen ardından 15 Nisan’da Avrupa Parlamentosu’nun 1915 olaylarını "soykırım" olarak nitelemesi ve Türkiye’yi de sözde "Ermeni soykırımını tanımaya" davet etmesi&S230;

Oysa bugün, küllenmesi gereken yaraların yeniden kanatılması değil, bin yıla yakın bir süreyle bu topraklarda kardeşçe, barış içinde yaşamış insanların, karşılıklı yaşadıkları derin acılardan ders alarak daha güvenli yarınlar oluşturma çabaları ön plana çıkarılabilmeliydi…

Aslında 100 yıl öncesinin gerçeği; Birinci Dünya Savaşı, bir ayaklanma ve isyan, bunun sonucu olarak da dört cephede birden savaşan Osmanlı Hükümeti’nin 27 Mayıs 1915 tarihinde çıkardığı ‘Tehcir Kanunu’ ile isyan edenleri savaş bölgesinden çıkararak yine sınırları içinde bulunan Suriye’ye göç ettirmesi ve bu esnada da Devletin inisiyatifi ve kontrolü dışında hiç istenmeyen acıların yaşanmış olmasıdır.

Kaldı ki o sancılı ortamda; gıda, ilaç ve diğer imkanların yetersizliği, ağır iklim şartları, tifüs gibi salgın hastalıkların yol açtığı tahribat gibi savaş günlerinin güç koşullarını göz önünde tutarken, 90 bin kişilik bir Osmanlı kolordusunun Doğu cephesinde Allahüekber Dağları’nda soğuk ve hastalıktan kırıldığı da unutulmamalıdır. Tehcir uygulamasında sorumsuz davranışları tespit edilenlerin cezalandırıldıkları ise, bir diğer önemli tarihi gerçektir.

Kısacası bundan 100 yıl önce yaşanan acılar, sadece, Osmanlı’nın "tebayı sadıka" diye nitelediği Ermeniler için değil, bütün Osmanlılar için eşit şekilde geçerlidir ve yaşanan acılar herkes için ortaktır.

Öte yandan, Birleşmiş Milletler’in 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Konusundaki Sözleşmesi’nin 2. maddesine göre soykırım, "yok etmek niyetiyle" gerçekleştirilen bir eylemdir ve yok edilmek istenen grup, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel olup, bu grup sırf bu sebeple hedef alınmalıdır.

Bir başka ifadeyle; soykırımın mevcudiyeti için, "suçun, sadece hedef alınan bir etnik ya da dini grubun bazı üyelerinin değil, grubun tamamının veya bir bölümünün sırf o gruptan olmaları nedeniyle özel kasıtla (dolus specialis) imhası amacıyla işlenmesi" gereklidir. Oysa Osmanlı Devleti’nin vaki isyana verdiği tepkinin nedeni, bir grup insanı yok etmek değil, savunma ihtiyacı ve egemenliğini muhafaza etmek gerekliliğidir. Kaldı ki, Anadolu’daki pek çok Ermeni’ye dokunulmadığı da bir gerçektir.

Bu konuda verilmiş tek karar ise, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 17 Aralık 2013 günlü kararıdır ve bu kararda da, "Soykırım kavramı, tanımı net ve kesin bir hukuki kavramdır. Eylemin bir grubun bir kısım üyelerini değil, tamamını yok etmek kastıyla yapılmış olması gerekir. 'Soykırım' çok dar anlamlı bir hukuki kavramdır ve ispatı zordur&S230;" tespiti yapıldıktan sonra; tartışmalı 1915 olayları için "Soykırım değildir!" demenin fikir ve ifade özgürlüğüne uygun olduğuna hükmedilerek; “Bunu cezalandırmak ifade özgürlüğünün ihlalidir” denilmektedir..

Anılan kararda ayrıca, "Ermeni soykırımının, yetkili bir hukuki merci kararıyla saptanmamış olmasından hareketle Ermeni soykırımının varlığının bir mahkemede tartışma konusu yapılamayacağı vurgulanmış ve böylece “Ermeni soykırımı” özünde “bir iddia ve tartışmalı bir konu” olarak tescillenmiştir.

Bundan sonra yapılması gereken, 2005 yılında TBMM tarafından bir deklarasyon şeklinde oybirliğiyle kabul edilen Ermeni ve Türk bilim adamlarından oluşacak bir Ortak Tarih Komisyonu (OTK) kurulması önerisinin hayata geçirilmesi ve OTK üyelerinin, iki ülke arşivleri ile diğer yabancı ülke arşivleri üzerinde derinliğine araştırma yaparak 1915 olayları hakkında gerçekleri ortaya çıkarmalarının sağlanmasıdır.

Unutulmamalıdır ki, uluslar değil, şahıslar soykırım ile suçlanabilir ve bir şey gerçek değilse, o şey inkâr edilemez, o şey çürütülür ya da reddedilir..

Türkiye Barolar Birliği, gerçeklere ulaşma derdinde olmadıkları sabit olan kimi siyasi aktörlerin, Osmanlı tarihi ve dili hakkında bilgi sahibi olmadan, siyasi nedenlerle bir ulusun tümünü suçlayabilmelerinin neden bu kadar kolay olduğunun sorgulanmasını da gerekli addetmektedir. Geçmişteki olaylar hakkında değerlendirme yapmak parlamentoların değil, tarihçilerin işi olmalıdır.

Uluslararası bir yalan olan sözde Ermeni soykırımı iddiaları bağlamında, kimi vicdanların rahatlatılma ihtiyacı dahil, siyasi çıkarlar uğruna mazlum halkları isyana teşvik etmenin, günümüz dünyasında hiç mi müeyyidesinin olmadığı sorusu da mutlaka cevaplandırılmalıdır.

Türkiye Barolar Birliği, gelecek nesillere, önyargı, düşmanlık ve intikam duygularından oluşacak ağır bir miras bırakmak yerine; tarihin ve coğrafyanın barış içinde, dostça, kardeşçe yaşayarak işbirliği yapmalarını zorunlu kıldığı Türklerle Ermeniler'in, yaşadıkları ağır travmadan “barış doğurma” gayretine öncelik vermelerini ve böylece daha refah dolu yarınlara birlikte yürümelerini, sağduyunun gereği olarak görmektedir.

Çağdaş Türkiye’nin kodlarında ‘’yurtta sulh cihanda sulh’’ ilkesinin şekillendirdiği, barış ve dostluk içinde yaşama kararlılığı vardır… Bu kararlılık, elbette ki Ermenistan dahil bütün komşularımızla karşılıklılık esası çerçevesinde geçerlidir ve geçerli olmaya devam edecektir.

Saygıyla iç ve dış kamuoyunun bilgi ve dikkatlerine sunarız.

TÜRKİYE BAROLAR BİRLİĞİ