TÜBAKKOM 16. Dönem 2. Genel Üye Toplantısı Ankara'da Yapıldı

469 kişi bu haberi görüntüledi.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) Kadın Hukuku Komisyonu (TÜBAKKOM) 16. Dönem 2. Genel Üye Toplantısı, 18 Ekim 2025 tarihinde, TBB Av. Özdemir Özok Kongre ve Kültür Merkezi’nde yapıldı.

Açış konuşmalarını TBB Başkan Yardımcısı ve TÜBAKKOM Koordinatörü Av. Bahar Gültekin Candemir ile TÜBAKKOM Dönem Sözcüsü Av. Aslı Çelikağ Özcan’ın yaptığı toplantıda aile hukukuna ilişkin davalarda getirilmesi planlanan arabuluculuk düzenlemesi, ortaya çıkarabileceği riskler bakımından detaylı olarak ele alındı.

HER UZLAŞMA MASASI EŞİT KOŞULLARDA KURULMAZ

Candemir, toplantının açılış konuşmasında alternatif bir çözüm yolu olan arabuluculuğun özünün de sacayağının da ‘eşit tarafların gönüllü olarak bir araya gelmesine ve özgür iradeleriyle uzlaşmasına’ dayandığına dikkat çekerek şöyle devam etti:

“Ancak biz hukukçular çok iyi biliyoruz ki her uzlaşma masası, eşit koşullarda kurulmaz. Kadının ve çocuğun insan hakları bakımından özel koruma katmanları gerektiren aile hukuku, arabuluculuk kurumunun eşitlik, gönüllülük ve özgür iradeye dayanan özüne uyum sağlayabileceği en riskli alandır.

Eşitlik, varsayılamaz, tasarlanır meslektaşlarım. Küçük bir metaforla anlatmaya çalışayım. Bir masada evlilik birliğini sonlandırmak isteyen iki yetişkin oturmaktadır. Elimizdeki sosyoekonomik veriler, toplumsal cinsiyet rolleri ve boşanma aşamasında yaygın olarak görülen psikolojik, ekonomik, fiziksel şiddet, masadaki iki yetişkinin eşit olduğu varsayımını çoğu zaman boşa çıkaracağı gibi, arabuluculuk uygulamasının amaç ve niteliğiyle de çelişecektir. Aynı masada görünmeyen sandalye ise çocuğun sandalyesidir. Çocuk hak öznesidir; ‘ebeveyn uzlaşısı’ çocuğun sesiyle test edilmedikçe eksik kalacaktır. Bu nedenle arabuluculuğu konuşacaksak, önce o sandalyeyi görünür kılmamız zorunludur.”

BOŞANMA SÜRECİ BİRÇOK KADIN İÇİN HAYATTA KALMA MÜCADELESİDİR

Konuşmasında TÜİK’in 7 Ekim 2025'te yayımladığı araştırmaya yer veren Candemir, şunları söyledi:

“Bu araştırmaya göre yaşamının herhangi bir döneminde kadınların yüzde 28,2'si psikolojik, yüzde 18,3'ü ekonomik, yüzde 12,8'i ise fiziksel şiddete uğradı. Genel veriler yeterince kaygı verici. Fakat verilere boşanmış kadınlar özeline baktığımızda tablo çok daha vahim: Boşanmış kadınların yüzde 62,1'i psikolojik, yüzde 42,5'i ekonomik, yüzde 41,5'i fiziksel şiddete maruz kaldı. Bir çarpıcı veri de şu: Kadınların yüzde 47,7'si ise eşi veya birlikte olduğu kişinin kendisine uyguladığı en son şiddet davranışını kimseye anlatmadı, anlatamadı.

Üzülerek tespit etmek zorundayız ki boşanma süreci birçok kadın için yalnızca bir hukuki ayrılık değil, hayatta kalma çabasıdır.

Kadın cinayetlerinin sistematikleştiği, kadına yönelik şiddetin bu denli yaygınlaştığı ülkemizde, Aile Mahkemelerinin görevli olduğu alanlarda ve davalarda arabuluculuk ve uzlaştırma alternatif çözüm yöntemleri; mahkemelerin dava yükünü azaltmak, süreci hızlandırmak, aileyi korumak gibi gerekçelerle bir oldubittiye getirilemez. Kadının adalete erişim hakkı, eşitlik ilkesi ve çocuğun üstün yararı tehlikeye atılamaz. Hiç kimse, adaletsiz bir uzlaşmaya zorlanamaz, zorlanmamalı. Korkudan konuşamayan, baskıyla susturulan, şiddet tehdidi altında uzlaşmaya zorlanan bir kadının sessizliği, ailenin değil, aslında adaletin sessizliğidir. Kaldı ki kadının adalete erişiminin engellendiği, çocuğun üstün yararlarının göz ardı edildiği bir sistemde, değil aileyi korumak, aileden söz etmek bile mümkün olmayacaktır.

Devlet öncelikle boşanma aşamasındaki kadının güvenliğini sağlamalıdır. Boşanma davalarına bakan pek çok meslektaşımızın da şiddete uğramasının amacı kadını adalet arayışında yalnız bırakmaktır. Kadını yalnız bırakmak, kaçınılmaz olarak psikolojik, ekonomik ve fiziksel şiddeti daha derin, daha sessiz, daha kalıcı hale getirecektir. Öte yandan arabulucunun kadını korumak gibi bir görevi olmadığı gibi bu şiddet sarmalından kendisini nasıl koruyacağı da ayrıca bir sorundur.”

HAKİME VERİLEN YETKİLERİ ARABULUCUNUN KULLANMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR

Candemir, öncelikle aile hukukunda arabuluculuk müessesesine ihtiyaç olup olmadığının belirlenmesi gerektiğine dikkat çekerek, “Türk Medeni Kanunu madde 166/3 zaten eşlerin boşanmanın hukuki sonuçlarında anlaşmaları halinde hakim onayı ile yargılama yapılmaksızın boşanmalarına imkân sağlamakta; çocuk ve tarafların yararı için hakime re’sen değişiklik yapma yetkisi tanımaktadır” dedi.

“Çocuğun velayeti konusunda, sosyal inceleme raporu, çocuğun beyanı ve diğer delilleri değerlendirerek en iyi kararı vermesi gereken hakimlerdir” diyen Candemir, hakimin nafaka konusunda da taraflar arasında bir anlaşma olması halinde, bu anlaşma uyarınca karar vermesinin mümkün olduğunu söyledi. Candemir konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Türk Medeni Kanunu'nda hakime verilen bu yetkileri arabulucunun üstlenmesi mümkün değildir. Bu durum, kadının, ‘uzlaşma’ adı altında nafaka, mal paylaşımı, hatta çocuk velayetinden vazgeçmeye zorlanması riskini de getirmektedir.

Boşanma davalarının maddi tazminat, nafaka ve mal rejimi davalarından ayrılması yönündeki öneriler ise son derece tehlikeli olup kadınların yıllar içinde mücadeleyle elde ettiği hakların fiilen ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir. Yargının hızlandırılması adına kadının adalete erişim hakkı feda edilmemelidir.

Bu nedenle öncelikle, devletin kadın haklarını ve çocuk güvenliğini gözetme yükümlülüğünü açıkça ortaya koyan CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi ile 6284 sayılı Kanun’un kadın hakları ve çocuk güvenliğini gözetme yükümlülükleri eksiksiz olarak uygulanmalıdır.

Bu kapsamda, yasa koyucu, aile hukuku uyuşmazlıklarında arabuluculuk uygulamasının ortaya çıkarabileceği tehlikeleri samimiyetle ele almalı, eleştirileri hukukun üstünlüğü ilkeleri çerçevesinde değerlendirmelidir.

Aksi tutum, hukukun değil sistemin konforunu öncelemek anlamına gelecektir.”

ŞİDDETİN TARAFLARINI EŞİT VARSAYAN HİÇBİR SİSTEM ADALET ÜRETEMEZ

Toplantının açılışında konuşan TÜBAKKOM Dönem Sözcüsü Av. Aslı Çelikağ Özcan da, aile içi uyuşmazlıkların arabuluculuk yöntemiyle çözülmesinin kadınlar açısından büyük risk oluşturduğunu söyleyerek, “Şiddetin taraflarını eşit varsayan hiçbir sistem adalet üretemez. Aile arabuluculuğu kadınların maruz kaldığı şiddeti, baskıyı, ekonomik bağımlılığı göz ardı eden bir zemin üzerinde yürütülemez. TÜBAKKOM olarak biz kadına yönelik şiddetin müzakere edilemeyeceğini, eşit olmayan taraflar arasında arabuluculuk yapılamayacağını ısrarla vurguluyoruz” ifadelerini kullandı.

“AİLE HUKUKUNDA ARABULUCULUK”

Açılış konuşmalarının ardından Av. Aslı Çelikağ Özcan’ın moderatörlüğündeki “Aile Hukukunda Arabuluculuk” başlıklı etkinliğe geçildi. Etkinlikte TÜBAKKOM Yönetim Kurulu Üyeleri Av. Sevil Ceylan Erkat, Av. Yelda Koçak Urfa ve TBB Arabuluculuk ve Uzlaştırma Komisyonu Sözcüsü Av. Ayşe Gonca Gülçin, aile hukukunda arabuluculuk düzenlemelerinin; kadın kazanımları, toplumsal cinsiyet eşitliği, şiddet ve güç dengesi ile çocukların üstün yararı açısından etkilerini değerlendiren sunumlarını gerçekleştirdi.

“Serbest Görüş” başlıklı forumda ise katılımcı barolar görüş ve önerilerini dile getirdi, TÜBAKKOM değerlendirmesi yapıldı.

16. Dönem 2. Genel Üye Toplantısı programı, toplantının değerlendirilmesi yeni dönem çalışmalarını planlamasının ardından dilek ve temennilerin dile getirilmesiyle sona erdi.


Haber ile ilgili Görseller

Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle
Görüntüle